Çoğu aktör gibi Fransa da Beyrut’taki patlamayı bir fırsat olarak görüyor’ - Gündem
28 Mart 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4516 / Ամիս : Արեգ / Օր : Սիմ / Ժամ : Շանթակող

Gündem :

08 Ağustos 2020  

Çoğu aktör gibi Fransa da Beyrut’taki patlamayı bir fırsat olarak görüyor’ -

Çoğu aktör gibi Fransa da Beyrut’taki patlamayı bir fırsat olarak görüyor’ Çoğu aktör gibi Fransa da Beyrut’taki patlamayı bir fırsat olarak görüyor’

Akademisyen Axel Çorlu: Fransa, Akdeniz, Afrika ve Ortadoğu'da eskiye göre daha etkin olmak istediğine işaret eden askeri ve diplomatik hamleler yapıyor bir süredir, bu anlamda başka pek çok aktör gibi Macron da bu felaketi, Beyrut'taki patlamayı bir fırsat olarak görüyor.

Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta meydana gelen korkunç patlamanın ardından can kayıpları artıyor. Bugüne kadar nükleer olmayan en büyük patlama olduğu söylenen trajedinin ardından Beyrut’ta büyük bir tahribat söz konusu. Ekonomik olarak çöken ülke, yaşanan olay sonrasında psikolojik olarak da zor ayakta duruyor, halk yasta. Lübnan’ın geçmişini ve Ortadoğu’daki konumunu ve nasıl ayağa kalkabileceğini ABD’li akademisyen Yrd. Doç. Dr. Axel Çorlu ile konuştuk.

Yrd. Doç. Dr. Çorlu, 20 yıldır ABD’de tarih ve sosyoloji alanında akademisyen olarak çalışmakta. Pek çok çalışma alanı arasında siyasal şiddet ve terörizm, Bizans/Osmanlı/Orta Doğu tarihi, askeri tarih ve yemek tarihi bulunmakta. İngilizce ve Türkce yayınları çeşitli akademik ve popüler dergi ve kitaplarda basıldı, dünyanın çeşitli yerlerinde aktif olarak konferanslara katılmaya devam etmekte.

Ortadoğu’yu genel olarak ele alacak olursak, nasıl bir Lübnan görürüz? Tarihsel olarak Lübnan nasıl bir yoldan geçmiştir?

Lübnan, Ortadoğu’da yaşanan büyük ölçekli tarihi yapısal değişikliklerin en net görülebildiği yerlerden biri; Tunç Çağı’ndan beri konumu nedeniyle pek çok devlet ve kimliğin buluştuğu bir kavşak olma özelliği var, ama bu aynı zamanda sık sık savaş ve istilaların da yaşandığı anlamına geliyor. Lübnan’ı oluşturan toprakların son 2500 yılı birkaç istisna haricinde imparatorlukların egemenliği altında geçti: Pers İmparatorluğundan Büyük İskender’e, Roma’dan Bizans, Arap/İslam ve Osmanlıya uzanan bir dizi büyük imparatorluğun parçası oldu. Yakın tarihe bakıldığında Osmanlı’nın çöküşü ve sonrasındaki dönemin yarattığı ulus-devlet yapıları sadece Lübnan’ı değil, bütün Ortadoğu’yu bazı yapısal sorunlarla bıraktı, bu sorunlar hala değişik şekil ve mecralarda devam ediyor.

LÜBNAN’DAKİ BÖLÜNMELER VE YAPISAL ZAYIFLIKLAR GİDERİLEMEDİ

1975- 1990 yılları arasında yaşanan ve 150 bin kişinin yaşamına mal olan iç savaşın travması siyasette hala hissediliyor mu?

Şüphesiz. Lübnan siyasal anlamda sadece küresel güçlerin değil, bölgesel güçlerin de nüfuz mücadelesi verdiği bir alan ve ülke içindeki siyasal dinamikleri, dış etkenleri ele almadan anlayabilmek mümkün değil. Bu anlamda, savaş bitmiş olsa dahi güç mücadeleleri bitmemiş olduğu için sakin ve istikrarlı bir ortamda toplumsal, ekonomik ve siyasal hayatın yeniden yapılandırılması mümkün görünmüyor şu anda. Ayrıca iç savaşın Lübnan’ın askeri gücünde bıraktığı yaralar, bölünmeler ve yapısal zayıflıklar da henüz tamamen giderilmiş değil.

Bugün Lübnan ne kadar zayıf bir ülke? Yaşadığı ekonomik kriz bu zayıflığın bel kemiğini mi oluşturur?

Zayıflık göreceli bir kavram; Lübnan ekonomik olarak şu andakine göre daha iyi durumdayken de siyasi istikrar ve askeri güç olarak iyi durumda değildi. Zaten nüfus ve doğal kaynaklar açısından zengin bir ülke hiç olmadı, ama insan kapitali kuvvetliydi, dünyayla olan bağlantıları sayesinde çeşitli ilişki ağları üzerinden hareket edebiliyordu, kültürel anlamda da her zaman belli bir etkisi vardı. Ama son dönemdeki ekonomik sorunlar toplumsal sorunlar ile iç içe geçmiş durumda ve ikisi birbirini bir sarmal halinde etkiliyor.

LÜBNAN HER ZAMAN KOZMOPOLİT BİR TOPLUMA SAHİPTİ

Lübnan’ın bölgede kırılgan bir ülke olduğu düşünülür, buna katılır mısınız? Siyasi istikrarsızlığını temel sebebi farklı etnisite, din, mezhepli olmanın getirdiği sorunlar mıdır?

Bence temel neden etnisite, din, mezhep farklılıkları değil. Lübnan her zaman kozmopolit bir ortama ve topluma sahipti ve çoğulculuk anlamında bölgedeki diğer pek çok ülkeden daha başarılıydı. Lübnan modern dönemde eski Osmanlı topraklarındaki ulus-devletlerde görülen devasa katliamları, hatta soykırıma varan olayları o ölçekte yaşamadı, tersine, bu ülkelerden kaçanlara kucak açtı; kendi içindeki farklılıklarla bir arada yaşamayı kısmen becerebilen ve bundan yararlanabilen bir ülkeydi. Bu nedenle yukarıda bahsettiğim insan ve kültürel sermaye anlamında sahip olduğu zenginlik bir güç kaynağı olarak da görülebilir.

[Axel Çorlu]

Ne var ki bir ülkede bu kadar çok güç çıkar çatışması içindeyse, o ülke içinde normal koşullarda çözülmesi imkânsız olmayan çelişki veya farklılıkların da bu çatışmalar için kullanışlı hale getirilmesi kaçınılmaz oluyor belki. Kırılgan ülke tanımlamasına gelince; bunu hem benzer hem farklı nedenlerle bölgedeki çoğu ülke için söylemek de mümkün aslında. Irak ve Suriye’nin şu andaki durumu ortada. Hiçbir ülke durduk yerde “kırılgan” olmaz ve sadece bir-iki boyutta sorunlar nedeniyle zayıflamaz; öte yandan pek çok faktör, kriz bir araya gelir veya getirilirse neredeyse her ülke kırılgan olabilir. Lübnan coğrafya olarak son derece zorlu bir yerde, seçenek ve hareket kabiliyeti görece sınırlı, insan kaynaklarına ve istikrara bağlı olarak hayatta kalmaya çalışan bir ülke ve toplum. Lübnan’ın başka ülkelerin savaş alanı olması da durumu iyice karıştırıyor.

LÜBNAN’DAKİ KARIŞIKLIKTAN FAYDALANMAK İSTEYENLER OLACAK

Lübnan’ın Ekonomi Bakanı Nehme, patlamayla birlikte oluşan zarar Lübnan’ın kriz yönetim kapasitesini fazlasıyla aştığını belirtti. Birçok dünya liderleri Lübnan’a destek, insani ve tıbbi yardım sözü verdiler. Dünyanın da zor bir ekonomik dönemden geçtiğini düşünecek olursak, bu “yardımların” ölçüsü ne olur ve karşılığının nasıl ödenmesi istenebilir Lübnan’dan?

Pandemi her yerde aynı zamanda bir yardım diplomasisi ve mesaj verme fırsatı olarak da kullanılıyor. Bu anlamda pek çok ülke tabii ki yardım gönderecektir; ama gönderilen yardımın boyutları ne olursa olsun, ülke içindeki yapısal sorunları çözmesi mümkün olmadığı gibi, bizzat aynı sorunlar nedeniyle etkili bir şekilde kullanılması da zor olabilir.

Lübnan’da zaten etkili olan güçler sadece bu yardımlar nedeniyle devasa bir kazanım elde etmeyecektir, aynı şekilde Lübnan’da etkisi zayıf olan veya etkisiz olan ülkelerin de sadece yardım gönderdikleri için bir anda önemli bir rol oynamaları beklenmemeli. Lübnan’ın bir an önce istikrara kavuşması aslında bölgede çıkar çatışması içinde olan ülkelerin çoğunluğu açısından da gayet istenilir bir durum olmalı, çünkü zaten karışık hesapların sahada ve masada görüldüğü yerler var, belirsizliğin yayılması çoğu aktörün işine gelmeyecektir. Yine de karışıklıktan faydalanmak isteyenler her zaman var elbette.

FRANSA LÜBNAN’I KENDİ ETKİ ALANI OLARAK GÖRÜYOR

Macron bugünkü Lübnan ziyareti Fransa’nın etki alanını genişletmeye çalıştığının önemli bir işareti, Lübnan – Fransa ilişkileri için tahminleriniz nedir? ABD bu anlamda bir adım atar mı?

Lübnan 1916’daki Sykes-Picot Antlaşmasından beri Fransa’nın kendi etki alanı olarak gördüğü bir yer; İkinci Dünya Savaşı sonrasında sömürge imparatorlukları ortadan kalkarken 1945’te Lübnan’daki Fransız mandası da sona erdi ama siyasi, kültürel ve ekonomik bağlantılar devam ediyor. Yani bu sadece Macron’un kişisel bir ihtirası veya Fransız dış politikasında radikal bir dönüşüm değil. Öte yandan Fransa, Akdeniz, Afrika ve Ortadoğu’da eskiye göre daha etkin olmak istediğine işaret eden askeri ve diplomatik hamleler yapıyor bir süredir, bu anlamda başka pek çok aktör gibi Macron da bu felaketi bir fırsat olarak görecektir. ABD’nin orta vadede ne yapacağı veya yapmayacağı büyük ölçüde yaklaşan seçimlerden sonra belli olacaktır.

TÜRKİYE’DE FAZLA ÖLÇEKTE “KOMPLO TEORİSİ UZMANLIĞI” VAR

Lübnan ve İsrail’deki yetkililer, İsrail’in olayla ilgisi olduğu yönündeki iddiaları reddetse de Türkiye İsrail olasılığı üzerinde çok durdu, İsrail’in bu çapta bir “Lübnan düşmanlığı” sahibi olması Türkiye’ye ne kazandırır ki?

Türkiye’de belki her ülkede olduğundan fazla ölçekte bir komplo teorisi uzmanlığı ve merakı var. Dünyada şüphesiz pek çok oyun oynanıyor, ama Türkiye’de gerek medya gerekse gündelik hayatta tartışılan konular ve bu konuların ele alınış biçimi bilimsellikten, eldeki verilerden, yerleşik metodolojik yaklaşımlardan o kadar uzakta ve o kadar gelişigüzel ki, hepsinin peşinde koşmaya ömür yetmez. Elde somut veri olmadan spekülasyon yapmak faydalı değil.

OSMANLI’DA TÜM TOPRAKLARIN GÜLLÜK GÜLİSTANLIK OLDUĞU ALGISI VAR

Patlamadan hemen sonra trajikomik bile olsa Lübnan’ın Osmanlı hakimiyeti altında olması durumunda bunları yaşamayacağını diyenler oldu. Bu iddiayı değil ama Osmanlı döneminde Lübnan’da durum nasıl olduğuna baksak, biraz tarihte geriye gidelim mi?

Nedense Türkiye’de bir algı var: Osmanlı döneminde bütün topraklarında her şeyin güllük gülistanlık olduğu, adeta bir altın çağ yaşayan huzur dolu topraklara son döneminde kötücül dış güçlerin müdahalesi ile savaş ve sefalet geldiği düşünülüyor. Her şeyin sorumlusu amorf bir “Batı” veya kime sorduğunuza bağlı olarak İngiltere, Fransa, ABD, vs oluyor.

Tabii ki bu algı, bu anlatı gayet tarih dışı ve ideolojik hüsnükuruntudan ibarettir. Osmanlı’nın hangi dönemine baktığınıza bağlı olarak Ortadoğu’da birçok yerde siyasi ve ekonomik çatışmalar, isyanlar, savaşlar, sivil halka karşı kanlı operasyonlar bulabilirsiniz.

Lübnan’da endemik olarak bulunan yolsuzluk ve patronaj ilişkileri de elbette başka pek çok şey gibi kısmen Osmanlının oradaki mirasıdır. 19. yüzyılın başında Marunilerin ağır vergilere karşı ayaklanması da, 1860’daki Maruni-Dürzi iç savaşı da bölge hala resmi olarak Osmanlı egemenliğindeyken yaşandı. Lübnan’daki Ermeniler de ataları 2500 yıllık anavatanlarını bırakıp oraya gezmeye gittikleri için gelmediler. Genel anlamda şiddetin ölçeği 20. yüzyıl ile birlikte her yerde artıyor ama bu aynı zamanda çok daha büyük küresel teknolojik ve jeopolitik gelişmeler ile ilgili bir şey; ne Osmanlı sütten çıkmış ak kaşık, ne de “Batı” bütün kötülüklerin anası Ortadoğu’da.

Alin Ozinian





Bu haber Kronos kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (Kronos) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(Kronos). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+