​Türkiye’de karma evlilikler: Sırttaki `kambur` ile gönüldeki aşk arasında… - Gündem
26 Nisan 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4516 / Ամիս : Ահեկան / Օր : Նպատ / Ժամ : Զօրացեալ

Gündem :

02 Şubat 2021  

​Türkiye’de karma evlilikler: Sırttaki `kambur` ile gönüldeki aşk arasında… -

​Türkiye’de karma evlilikler: Sırttaki `kambur` ile gönüldeki aşk arasında… ​Türkiye’de karma evlilikler: Sırttaki `kambur` ile gönüldeki aşk arasında…

Rum, Yahudi ve Ermeni topluluklarındaki ‘Karma evlilikleri’ araştıran Anna Maria Beylunioğlu ve Özgür Kaymak ile yeni kitapları “Kısmet Tabii…” üzerine konuştuk.

“Gittikçe azalıyoruz, kaybolucaz. Ama tabi ki artık kısmet”

“Senin baban beş sene önce hudut dışı edildi sen tutup bir Türk’e aşık oluyorsun, dediler bana. Ama ben bir insana aşık oluyorum!”

“Benim bir arkadaşım vardı Ermeni, o da Yahudi bir çocuğu tam on sene bekledi; annem de bunun üzerine ‘bunlar da beni geçti, ben dokuz sene beklemiştim (dedi)”

“Kendi toplumumda da haksızlık bulursam söylerim ama sivrilmek de istemem çünkü benim sırtımda bir kambur var. ‘Sen zamanında bize ihanet ettin’ derler.”

Anna Maria Beylunioğlu ve Özgür Kaymak'ın birlikte araştırarak yazdığı “Kısmet Tabii… İstanbul’un Rum, Ermeni ve Yahudi Topluluklarında Karma Evlilikler” kitabı, İstos Yayınları aracılığıyla okuyucuyla buluştu. Kitap, Türkiye’de devlet politikalarıyla “azınlık” ve “çoğunluk” haline getirilerek kültürel kimlikleri politikleştirilmiş halkların, bu kimliklerini evlilikte nasıl yaşadıklarını anlama ve anlatma çabasının bir ürünü. Bu çabanın kapsamında karma evlilik yapan 57 kişiyle yapılan görüşmeler var. Yukarıdaki alıntılar bunların çok küçük bir kısmı.

Evlilik, -başka birçok şeyin yanı sıra- aşkın daha kamusal bir alana taşınması da olması itibariyle belli sosyal yükleri halihazırda sırtlamışken, üzerine hiç de hafif olmayan bu politik yükleri de taşımayı göze alan karma evliliğin tarafları, ister istemez, halklar arasında yükseltilen ayrımcı barikatlara küçük hava delikleri açmaya çabalayan direnişçilere de dönüşebiliyorlar.

Her direnişte olduğu gibi onların da taktik ve stratejileri, zafer ve yenilgileri var. Ve elbette tüm bu deneyimin yarattığı sosyal sonuçlar...

Toplumların da aşkın da tüm eşitsizliklerden arınarak hafiflemesi ve özgürleşmesi dileğiyle kitabın yazarlarıyla sohbetimize başlayalım…

GENÇLERDE KARMA EVLİLİK ORANI ARTIYOR

Bir araştırma hakkında sorulacak belki en klişe soru ama göze alıp bununla başlamak istiyorum yine de. Böyle bir çalışma yapma fikri ve ihtiyacı nasıl ortaya çıktı? Neden önemliydi bu konu?

Özgür Kaymak (ÖK): Bu soruya birkaç faktörü birbirine ekleyerek cevap vermeye çalışacağım. Anna Maria ile akademik ortaklığımız ve dostluğumuz doktora tez zamanlarımıza dayanıyor. 2014 yılında ikimiz de tezlerimiz için saha araştırması yapıyor iken ortak bir arkadaşımız aracılığı ile tanıştık; kendisi bu vesileyle benim tez görüşmecim olmuştu. Ben Rum, Yahudi ve Ermeni toplumlarını gündelik hayatlarında inceliyordum, Anna Maria da Türkiye’de din özgürlüğünü ele alıyordu. İkimizin de akademik çalışmaları birbirini kesiyordu, kısacası aynı dili konuşuyorduk. Bunun yanı sıra Anna’nın karma evlilik yapmış olması, benim kendi tez çalışmamda bunun cemaatler için “sıcak” bir başlık olduğunu tespit etmem, kendi sosyal çevremde de birçok karma evlilik yapan/ilişki yaşayan arkadaşımın olması bizi bu meseleyi ele alma konusunda oldukça heveslendirmişti. Kimlik bagajlarımızdaki pratik yükler gündelik hayatın teorisi ile birleşerek bu konuyu mercek altına almamızı kolaylaştırmıştı. Bir sonraki adım olarak literatürde neler yapılmış diye baktığımızda ise Türkiye coğrafyasında etnik-dini azınlıkları özel alanda, gündelik hayat sosyolojisinden mercek altına alan çalışmaların çok mikro bir alan kapladığını gördük ve bu boşluğu doldurma gayesiyle büyük bir hevesle yola çıktık…

Anna Maria Beylunioğlu (AMB): Özgür’ün de dediği gibi bu konu gayrimüslim cemaatler için “sıcak” bir konuydu. Çünkü özellikle gençlerde karma evlilik oranı artıyor; bu durum da gayrimüslim toplumlarda sayıca azalma, soyun ve geleneklerin de yok olması tedirginliği yaratıyor. Bu nedenle karma evlilik konusu oldukça önemli.

‘BEN Mİ KURTARICAM CEMAATİ!’

Türkiye’de bu kitabın konusu olan Rum, Yahudi ve Ermeni yurttaşların sayısı azalıyor ve eşitlik konusunda en hafif tabirle ilerlediğimiz de söylenemez. Bu ortamda karma evliliklerin artmış olması bir çelişki değil mi? Neden artıyorlar?

AMB: Ben bunu bir çelişki olarak görmüyorum. Evet gayrimüslim toplumların yaşadığı ayrımcılık artıyor, artık Türkiye coğrafyasında sayıları gittikçe azalmış durumda. Karma evliliklerin artmasındaki sebeplerden biri tam da dediğiniz gibi gayrimüslim toplumların demografik verilerindeki düşüş. Bununla beraber Özgür’ün de doktora teziyle altını çizdiği mekansal değişimler de karma evliliklerin artmasının ardındaki itici sebeplerden biri. Gayrimüslim toplumlar artık eskisi gibi, yaşadıkları şehirlerde belli mahallelerde kümelen(e)miyorlar. Sayıların azalması, şehir hayatının daha karmaşık bir hal alması sebebiyle işyerlerine, çocuklarının okullarına daha yakın yerlerde oturmayı veya daha modern kapalı güvenlikli sitelerde oturmayı tercih ediyorlar. Ayrıca eğitim seviyeleri oldukça yükseldi; bu nedenle ailelerinden bağımsız daha otonom hayatlar sürdürdüklerini söyleyebiliriz. Aynı nedenle dini inançlarda da bir düşüş var. Ateizm ve deizm yükseliyor ya da dini yaşayış biçimleri değişiyor. Tüm bu sebeplerle geniş topluma daha entegre bir yaşam sürüyorlar. Bu da karma evlilikleri kaçınılmaz kılıyor.

Ö.K: Ben de kısaca şunu eklemek istiyorum, demografik sebepler grup içi evlilik havuzunu ciddi biçimde daraltıyor. Bu da gençleri, aileleri, cemaat yöneticileri ve din insanlarını maalesef büyük bir ikilemde bırakıyor. Ailelerin bir taraftan gönüllerinden geçen birinci tercih çocuklarının kendi kavimlerinden biriyle evlenmeleri olur iken diğer taraftan zamanın ruhuna paralel olarak benzer sosyo-kültürel seviyeden, sevebileceği, anlaşabileceği bir kişinin cemaat içinden çıkmasının da gün gittikçe zorlaştığının farkındalar. Bir görüşmecimizin babasının şu ifadesi tam da bunu yansıtıyor: “Oğlum Neva Şalom’da evlensin isterim tabi ki ama ben mi kurtarıcam cemaati! O mutlu olsun biz de torun sahibi olalım.”

ASİMİLASYONUN SEBEBİNDEN ÇOK SONUCU…

Türkiye, tarihi boyunca çeşitli biçimlerde uygulanan tekleştirme politikalarına rağmen farklı halk ve kültürlerin varlıklarında direndikleri de bir ülke. Yaptığınız çalışma çerçevesinde konuşursak, karma evlilikler bu varlığın sürmesine mi asimile olmasına mı yol açıyor dersiniz?

Ö.K: En zor soru bu (gülerek); bu soruya “evet” veya “hayır” şeklinde bir cevap vermemiz çok kolay değil. Biz bu çalışmada üç gayrimüslim toplumu mercek altına alarak diğer etno-dinsel toplumlar için de geçerli sayılabilecek birtakım çıkarımlarda bulunmaya, genele dair bir bakış açısı, fikir vermeye çalıştık, çalışıyoruz. Saha portföyümüz 57 evlilik ünitesinden oluşuyor. Toplumları genelleme gibi bir iddiamız asla olmadı; biz özel alanlarında bu deneyimi yaşayanların dilinden kendi hikayelerini aktarmaya çalıştık, bütünün parçasını oluşturması açısından da biricik hayat hikayelerinin çok değerli olduğunu düşünüyoruz.

Soruya tekrar gelirsek, dünyada karma evlilikleri inceleyen araştırmaların da en temel sorularından biri bu asimilasyon meselesi. Biz çalışmamız neticesinde bugün itibari ile karma evliliklerin asimilasyona sebep verdiğine dair bir bulgu, ipucu elde etmedik. Hatta bir adım ileri gidersek eğer, gayrimüslim bireyin evlendikten ve özellikle çocuk olduktan sonra kendi kök kültürüne -burada dini inanç bağlamında değil tamamen kültürel açıdan- ritüellere, geleneklere, etnik hafızaya sahip çıktığını gözlemledik. Geniş toplumdan olan partner de benzer şekilde azınlık kültürünü bir kültürel sermeye ve sosyal prestij olarak kabulleniyor, çocuğa aktarmak için bu anlamda ortaklık sergiliyorlar. Bundan sonrasında karma evlilik çocuklarıyla yapılacak, onların kendi kimlik ve benlik algılarını irdeleyen bir çalışma sanırsak asimilasyon meselesine daha net bir ışık tutacaktır. Tabii bu bahsettiğimiz bir-iki kuşağı ele alan uzun soluklu çalışmaları gerektiriyor.

AMB: Ben de kısaca şöyle bir ek yapayım. Asimilasyon içerisinde farklı öğeleri içeriyor. Demografik olarak azınlıkların azalmasını ve soylarının tükenmesi gerçekleşiyor ancak karma evliliklerin bunun sebebi olmaktan çok sonucu olduğunun da altını çizmek lazım. Azınlık etno/kültürel mirasının yok olması ya da devamlılığına baktığımızda ise karma evliliklerle, Özgür’ün de detaylandırdığı gibi, bireylerin evlilikleri içerisinde etno/dinsel ritüelleri yaşama ve ona dair öğeleri barındırma isteklerini artırıyor. Bu asimilasyona engel olamaz belki ama çalışmada etnik/dini ritüellere bu evliliklerde daha çok sahip çıkıldığını gözlemledik.

CEMAAT, KOCA BİR AİLE GİBİ DAVRANABİLİYOR

Bu evliliklere geleneksel dahiliyetin –yani tarafların aile bireylerinin- dışında o toplulukların dini/sosyal yöneticilerinin de dahiliyeti oluyor mu? Var mı böyle deneyimler yaşayanlar?

Ö.K: Bu aileden aileye değişiyor. Kimi aile daha toplumcu dediğimiz, kendi içine kapalı, “kilise çevresinde” yaşayan, geniş toplumla daha mesafeli ilişki kuran bir yapıya sahipken kimisi de dindar ve muhafazakar bir yaşam sürdürüyor. Bu tip ailelerde cemaat, sosyal çevre baskısının ve din insanlarının tavrının daha etken olduğunu söylemek tabi ki mümkün. Özellikle cemaat sosyal çevresi çok kuvvetli bir denetim mekanizması olarak işleyebiliyor; bu da daha çok şu an 50’li yaşların üzerinde olan aile bireylerinde “O ne der, bu ne der” şeklinde bir baskı yaratabiliyor ve tabi ki de sonuç olarak bunun çocuklara olumsuz yansımasına birçok görüşmede defalarca tanık olduk. Çoğu görüşmeci aileleri dindar olmasa da çevre baskısının üzerlerinde büyük bir ağırlık yarattığını, cemaatin koca bir aile gibi davrandığını, anne-baba jenerasyonunun bu kapalılıktan çıkmakta zorlandığını aktardı bizlere. Buna en uç nokta olarak sevmediği biriyle sadece aile baskısı yüzünden evlenen, mutsuz olan ve boşanan (ya da boşanamayan) çiftlerde rastladık.

Boşanmanın bir toplumsal ayıp olarak görülmesi artık günümüzde geçerli olmasa da bundan yaklaşık 25-30 sene öncesinde cemaat toplumlarında baskın işlevi olan bir kültürel kodlama olarak karşımıza çıktı. Şunun da altını çizelim, cemaatin-din insanlarının-sivil yöneticilerin karma evliliklere dönük birer kontrol aracı/muhafızı olarak işlev göstermelerinin ardındaki temel sebep “azınlık psikolojisinden” kaynaklı asimilasyon tedirginliği ve korkusu, bu da çok anlaşılır tabi ki…

AMB: Dini yöneticilerin bu evliliklerde genellikle sınırlayıcı ya da zorlayıcı bir rolü olabiliyor. Çiftler evlilik kararı aldıktan sonra büyük çoğunluğu ailelerini mutlu etmek için kilisede (sinagogda düğün yapılabilmesi için iki tarafın da Yahudi olması gerekiyor) istiyorlar. Ancak dini otoriteler bunu kabul etmiyorlar, ya da gerçekleştirebilmek için karşı tarafın bazen onları zorlayacak belli şartları yerine getirmelerini talep ediyor. Bazı çiftler sembolik de olsa bu istekleri yerine getiriyor. Bazıları ise nikahlarını şartsız kıyabilecek kilise arayışına giriyorlar. Bir kısmı da dini otoritelerin bu yaklaşımına sırt çevirerek dinsel bir tören gerçekleştirmeme yoluna gidiyorlar.

TOPLUMDA ‘AZINLIK’ OLMAKTAN, EVDE ‘AZINLIK’ OLMAYA…

Karma evlilikler/birlikteliklerdeki özel deneyim, ait olunan etnik ya da dinsel kimliğin tarihsel, sosyal ve siyasal deneyiminden etkilendiği için aslında böyle bir konuyu konuşuyoruz. İki kişi arasındaki özel ilişki için de bir yük bu. Nasıl baş ediyor bu yükle ilişkinin tarafları?

Ö.K: Kesinlikle. Biz bu çalışma için sahaya çıkarken ana sorunsallarımızdan biri de tam olarak buydu: kamusal ve politik alanda “azınlık olma” halinden nasıl farklılaşıyor özel alanda gayrimüslim olmak veya “azınlık” olmak. Kamusal alanda/mekanlarda yeniden ve yeniden inşa ettikleri, konjonktüre göre etno-dinsel kimliklerinden kaynaklı “tehlike-tehdit” hissettikleri ortamlarda ne tip stratejiler uyguluyorlar kimliklerinin bu parçalarını kapatmak/açmak adına? Özel alanda karma evlilikler deneyiminde bu “azınlık” olma hali nasıl pratik ediliyor, diğer alanlardan hangi bağlamlarda farklılaşıyor?

Mesela, geniş aile ile oturulan bir yemek sofrasında “gavur” lafını işitmeye maruz kalmak, Rum olduğu için aşık olduğu insanın ailesinin karşı çıkmasından dolayı ayrılmak zorunda kalmak, aile bireylerinden gelen “Ne güzel Türkçeniz var” söylemlerine ne cevap vereceğini kara kara düşünmek, “yabancı” ismi olduğu için erkek arkadaşının dedesinin cenazesine tepki çekmemek adına katılamamak, Hıristiyan olduğu için karşı tarafın ailesinden “istenmemişlik” duygusuna maruz kalmak ve kişinin bunun devamındaki tüm sosyal ilişkilerini olumsuz etkilemesi, ya da gündelik hayatın içinde hiç beklenmeyen bir anda antisemit bir söylemle karşılaşabilme ihtimalinin hep var olması… Gayrimüslimler ontolojik olarak “makbul vatandaş” tanımının dışında kılındıkları bilinciyle bu gerginlikleri hep rezervde tutuyorlar.

AMB: Dediğiniz gibi kamusal alanda mücadele ettikleri davranışlarla özel alanda da baş etmeye çalışmak aslında oldukça büyük bir yük. Böyle bir durumda ilişkinin devam etmesi için bilerek ya da bilmeyerek belli stratejiler uyguluyorlar. Bir kısmı eşlerinin ailesi ya da arkadaş çevrelerinden gelebilecek ayrımcı söylemlerle yüzleşme yoluna gidiyor. Bir örnek vermek gerekirse, bir görüşmecimiz kayınvalidesinin evdeki kediye ‘korkak Yahudi’ diye hitap etmesi karşısında kayınvalidesine ‘Kaç tane Yahudi tanıyorsun? Benim korkak olduğuma nasıl karar verdin?’ şeklinde çıkıştığını ve daha sonra özür dilemesini istediğini aktarıyor. Bazı görüşmeciler ise evliliklerinin huzuru için işittikleri birçok kırıcı ifadeye karşı sessiz kalıp yutkunduklarını aktardılar. Tabii iş buralara kadar gelmeden evlilikteki taraflar genellikle bu tip kırıcı olabilecek sözleri birbirlerine yumuşatarak aktarmaya hatta hiç aktarmamaya özen gösteriyorlar.

ASİMİLASYON TEDİRGİNLİĞİ KADININ ÜZERİNDE
DAHA GÜÇLÜ BİR BASKI UNSURU

Karma evlilikteki/birliktelikteki Rum, Ermeni veya Yahudiler benzer deneyimler yaşıyor diyebilir miyiz? Yoksa her bir kimlik açısından farklı mı yaşanıyor? Nasıl anlatıyorlar?

Ö.K: Ben ortaklıkların daha fazla göze çarptığını düşünüyorum; ailelerin-din insanlarının-cemaat sosyal çevresinin karma evliliklere yönelik algısı, tavrı, bu ilişkileri gerçekleştirmek adına kadın ve erkeklerin verdikleri mücadeleler, kuşaklar bazında değişim ve dönüşüm, sınırların nasıl aşılabildiği… Farklılıklar cemaatlerin ötesinde ailelerin sosyo-kültürel yapılarındaki farklılıklar, dindarlık-muhafazakarlık seviyelerinden kaynaklanıyor kanımca. En büyük farklılık noktası olarak bir önceki soruya referans verebilirim. Sizin de söylediğiniz gibi her bir toplumun bu topraklardaki sosyo-politik, tarihsel, sosyal ve kültürel deneyimleri ortaklıklar içerdiği gibi farklılıklar da içeriyor. Bir Ermeni baba 1915’e soykırım demeyecek bir damadı asla tasvip etmeyeceğini söylerken, bir Rum aile için 1955 veya 1964 bu minvalde bir kırılma noktası olabiliyor. Yahudiler açısından da İsrail çoğu karma evde kırmızı çizgi olan, “fazla üzerine konuşulmaması gereken, en hassas” başlığı temsil ediyor.

Ortak deneyimlerin bir de cinsiyet boyutu var, onun da hakkında bir iki kelime edersek iyi olur. Üç toplumda da kadınlar erkeklerden çok daha kuvvetli biçimde karma ilişkilerini cemaat sosyal çevresine sokmakta, çemberin içine dahil etmekte, onaylatmakta sıkıntı çektiklerini; çoğu görüşmeci ilişki ciddileşene, “yüzük takılana” kadar çevrelerinden ilişkilerini “sakladıklarını” vurguladılar. Mesela bazıları o dönem erkek arkadaşı olan eşinin adını kendi cemaatinden başka bir isme uyarlayıp ailesine söylemiş. Asimilasyon tedirginliği gene kadının üzerinde daha güçlü bir baskı unsuru oluşturuyor; kadının karma evlilik yapması halinde toplumundan, ailesinden kopacağına, kültürünü kaybedeceğine dair daha kuvvetli bir kuşku var. Birçok görüşmeci, ailelerinde kadının Müslüman bir erkekle evlenmesine “Müslüman Türk erkeği fiziksel şiddet uygulayabilir, hovardadır, bir gayrimüslim erkeği kadar evine düşkün değildir” algısıyla yaklaşıldığını, gayrimüslim erkeğin Müslüman kadınla evlenmesine ise daha olumlu tepki verildiğini aktarmıştır. Toplumsal cinsiyet rolleri bağlamından baktığımızda bu coğrafyada hakim olan ataerkil kültürel kodların gayrimüslim ailelerde de gömülü bir biçimde kendine yer bulduğunu gözlemliyoruz. Cinsiyet rollerindeki bu değişim ve dönüşüm özellikle 1970 doğumlulardan itibaren, küresel kültürel iklime de paralel olarak, gözleniyor.

KARMA İLİŞKİLERİN AYRIMCILIKLARI SAĞALTMADA ETKİSİ VAR

Kitapta 57 kişinin karma evlilik/birliktelikler konusundaki deneyim ve fikirlerine yer verdiniz. Edindiğiniz ancak yazmayı tercih etmediğiniz bilgiler oldu. Bu konudaki teorik tartışmaları ve farklı ülkelerdeki çalışmaları da bir yandan ele aldınız. Toplama baktığınızda, bu kitabın ortaya koyduğu en önemli bulgu ne oldu sizce?

Ö.K: Bir topluma bakınca başka, bir insana bakınca bambaşka şeyler görüyorsunuz. Karma evliliklerin/ilişkilerin çok derinlerde gömülü olan toplumsal önyargıları, ayrımcılıkları sağaltmada, sınırları aşmada, farklılıklar arasında köprü kurmada, empatiyi aşılamada büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Sevgi ve aşk söz konusu olduğunda belki son ana kadar bir umut diyelim çocuklarını farklı taktiklerle vazgeçirmeye çalışan aileler günümüzde artık bu metodun geçerliliğini kaybettiğini anlayarak, karşı tarafı bu sefer tanımaya ve anlamaya çalışıyorlar. İşte o zaman farklılıklardan çok ortaklıkların bizi bir arada tuttuğunu, hibrid kimliklerin çatışma değil yaşamlarımıza, içinde bulunduğumuz sosyal çevreye zenginlikler sunduğunu görüyoruz.

AMB: Karma evlilik yapan bireylerin kendi ailelerinden taşıdıkları çok farklı kimlikleri de hesaba katarsak, Özgür’ün de altını çizdiği çokkültürlü bir yapı olarak ortaya çıkıyor karma evlilikler. Hep böyle değildi tabii, oldukça travmatik hikayeler dinledik. Ancak günümüzde demografik sebepler yanında hem azınlık bireylerinin hem de geniş toplumun dini uygulayış ve anlayış şekilleri değişiyor. Dini-kültürel kimliklerimize daha fazla tutunsak da bu durum farklı kültürlerle beraber yaşama engel teşkil etmiyor artık. Kitapta bir iddiada bulunmaktan kaçındık ama görüşmecilerimiz çok zorlu yollardan geçseler de bunun mümkün olabildiğini gösterdiler bize.

‘SIRTIMDA BİR KAMBUR’

Sona yaklaşırken… Sizi bu süreçte en çok etkileyen ne oldu? Belki aktarılan bir anı, belki önceden fark etmediğiniz bir boyut…

Ö.K: Beni en fazla etkileyen birinci kuşak diye adlandırdığımız, bugün 60-70’li yaşlarında olan bazı kadın-erkek gayrimüslim bireylerin çok aşık olmalarına, sevmelerine rağmen ailelerin ve cemaat sosyal çevre baskısından kaynaklı ayrılmak ve sonrasında sadece aileleri onayladığı için kendi cemaatinden biriyle evlenmek zorunda kalmaları, boşanmaların “yasak” olması, mutsuz bir biçimde hayatlarını sürdürmek zorunda kalmaları… beni sanırım en fazla bu hikayeler çok etkiledi.

AMB: Ben karma evlilik yaptığım için sanıyorum tüm boyutlarına hakimdim. Ancak beni en çok görüşmecilerin tüm bu travmaları, buruklukları ve tabii ki güzellikleri yer yer espri ile karışık aktarışları etkiledi. Bu samimi aktarımlar o kadar net ve etkileyiciydi ki, başlıklara taşıdık. Bunlar arasında en çok, bir Müslüman ile evlenmenin ait olduğu azınlık toplumu içinde ihanet olarak görüldüğünü ve bu nedenle kendini toplumuna karşı suçlu hissettiği için ruh halini evliliğinin ilk yıllarında “Sırtımda bir kambur” diye tanımladığını aktaran görüşmecimizin ifadeleri duygulandırdı. Bu ifade bu görüşmecinin dışında birçok görüşmecinin ve ailelerinin yer yer kapıldıkları bir duyguyu temsil ediyor aslında. “Sırtımda bir kambur”’u kitabın başlığı mı yapsak acaba diye düşündüğüm olmuştu.

ÖZEL ALANDA GÖSTERDİĞİMİZ ÇABALARI
TOPLUMSAL ANLAMDA DA GÖSTEREBİLSEK…

Bu söyleşiyi Hakan Vreskala’nın o güzel şarkısında olduğu gibi “Yaşasın halkların aşkı” diyerek bitirmek isterim ama yine de sormam lazım, “Aşk bizi kurtaracak?” diyebiliyor muyuz?

Ö.K. Fazla romantik gelebilirim kulağa fakat ben inanıyorum (gülerek), kolay değil kesinlikle, çok çetrefilli ama çok da mümkün…

AMB: Ben biraz realistim galiba… Keşke özel alanda gösterdiğimiz bu çabaları toplumsal anlamda da gösterebilsek. Bir görüşmecimiz “Bu kadar çabaya değer mi?” diyordu. Değer değmesine de çok çok sevmek gerekiyor.





Bu haber evrensel kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (evrensel) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(evrensel). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+