​Bodil Katharine Biørn - Gündem
24 Nisan 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4516 / Ամիս : Ահեկան / Օր : Լուսնակ / Ժամ : Այգ

Gündem :

06 Şubat 2022  

​Bodil Katharine Biørn -

​Bodil Katharine Biørn ​Bodil Katharine Biørn

Biørn 1871’de, Norveç’in güneyinde küçük bir kasaba olan Kragerø’da, varlıklı bir ailenin kızı olarak doğmuş. Hemşirelik eğitimi alıp hemşire olmuş. Kadın Misyonerler Teşkilatı’na girmiş ve bu kurum tarafından 1905’te hemşirelik yapmak üzere önce Mezre’ye (Elazığ), sonra Muş’a gönderilmiş. Ermenice, Türkçe ve Arapça öğrenmiş. Muş’ta bulunduğu sırada, 1915’te, kendi uhdesindeki yetimler de dâhil, Ermenilerin katline tanıklık etmiş. Yetimhane ateşe verilince çocukların birçoğu kurtulamamış.

Misyonerlik meselesine bu köşede yıllar içinde çeşitli vesilelerle değinmişimdir. Pek tabii, köşe yazılarıyla tüketilemeyecek bir konu bu. Türkiye’de çoğunlukla belli bir ideolojik açıdan ele alındığı için, misyonerlik hakkında yapılan çalışmaların sayısı bir yana, çoğu zaman aynı ezberleri, misyonerlerin ajan olduğu, misyoner okullarının Osmanlı’nın yıkılışında önemli rol oynadığı gibi iddiaları tekrarladıkları görülür. Bu, resmî diyebileceğimiz bakış açısı, Osmanlı-Türkiye bağlamı söz konusu olduğunda nerdeyse bir asırlık bir olgu olan misyonerliği de, misyonerleri de inanılmaz ölçüde basitleştirir, indirger, misyonerler arasındaki çok önemli farklılıkları görmezden gelir ve onları, Katolik olsun, Protestan olsun, tek bir amaç yani Osmanlı’nın yıkılması için çalışan, kendi içinde organize bir grupmuş gibi yansıtır. Komploculuğu da cabası. Misyoner dendiğinde, akıllarına neredeyse sadece Amerikalı erkek misyonerler gelir. Hâlbuki, misyonerler arasında çok çeşitli ülkelerden kişiler ve bunlar arasında çok sayıda kadın misyoner vardı. Bu hafta size, misyonerler arasındaki çeşitliliği de gösteren bir örnekten bahsetmek istiyorum: Norveçli Bodil Katharine Biørn.

Biørn 1871’de, Norveç’in güneyinde küçük bir kasaba olan Kragerø’da, varlıklı bir ailenin kızı olarak doğmuş. Hemşirelik eğitimi alıp hemşire olmuş. 1903’te Alman ve İskandinav misyonerlerin verdiği derslere katılmaya başlamış. Bu dersler hayatının gidişatını değiştiren bir etken olmuş. Kadın Misyonerler Teşkilatı’na girmiş ve bu kurum tarafından 1905’te hemşirelik yapmak üzere önce Mezre’ye (Elazığ), sonra Muş’a gönderilmiş. Gene bu kurumun sağladığı finansmanla ve Alman misyonerlerin işbirliğiyle (evet, Osmanlı’nın savaştaki müttefiki olacak Almanların da Anadolu’da misyonerleri vardı) Muş’ta yetimhane, okul ve bir ambulans istasyonu açmış. Ermenice, Türkçe ve Arapça öğrenmiş. Muş’ta bulunduğu sırada, 1915’te, kendi uhdesindeki yetimler de dâhil, Ermenilerin katline tanıklık etmiş. Yetimhane ateşe verilince çocukların birçoğu kurtulamamış. “Yetimlerimi kaybettikten sonra psikolojik olarak sarsıldım. Fakat duyduğum derin umutsuzluk bile o yeri terk edip ülkeme dönmeme neden olmadı. Beş ay Harput’ta kaldım ve Muş’a dönmenin yollarını aradım, belki yetimlerimden bazılarını sağ bulup kalbimi bir ölçüde teselli edebilirdim” diye anlatıyor o zamanı. En azından bir süre daha sağ kalanlara yardım elini uzatıyor, evsiz kalmış birçok dul ve yetimin hayatını kurtarıyor. Yalnız o kadar da değil; günlüğüyle ve fotoğraf makinesiyle, gördüğü korkunç trajedileri ve görüntüleri birinci elden bir tanık olarak kayıt altına alıyor. Günlüğünde bizzat gördüklerini, Muş Ermeni mahallesinin nasıl topa tutulduğunu, evlerin nasıl ateşe verildiğini anlatıyor. Çektiği fotoğrafların arkasına notlar düşerek bir albüm oluşturuyor. Bu günlük ve albüm, ölümünden onlarca yıl sonra, torunu Jussi Flemming Bioern tarafından, son 25 yılını geçirdiği evin tavan arasında bulunuyor ve böylece Ermeni Soykırımı’na dair belgeler biraz daha zenginleşmiş oluyor. (Torununun Biørn’ün hayatını anlattığı bir söyleşisini şurada, fotoğraflardan örnekleri burada bulabilirsiniz.) (Konumuz o değil ama yeri gelmişken bu örneğin, ‘arşiv’ denen şeyin sadece devlet arşivlerinden ibaret olmadığını, bilakis ne kadar çeşitli olabileceğini gösterdiğini belirtmeden geçmiş olmayayım.) 1917’de, evlat edindiği Rafael (Sarafyan) adlı, iki yaşındaki Ermeni yetimle birlikte Norveç’e gidiyor. Fakat, aklında para toplayıp yetimlerin yanına dönmek var. 1921-22’de bu sefer Aleksandropol’e (Gümrü) giderek orada ‘Lüsağpür’ (nur, ışık kaynağı) isminde bir yetimhane açıyor. Fakat, 1924’te Sovyet Ermenistanı hükümeti, yetimhaneyi kapatıp Biørn’ü ülkeyi terk etmeye zorluyor. Halep’e geçiyor, Norveç’ten topladığı paralarla bir yetimhane de orada açıyor ve 1934 yılına kadar oradaki ve Lübnan’daki Ermeni mültecilere yardım için çalışıyor. 1960’ta, 90 yaşında ölen Biørn’ün anısına Halep Ermenileri tarafından yaptırılan anıt, bugün Kragerø belediye binası olan, doğduğu evin önünde duruyor.
Biørn’ü ve onun gibi birçoklarını (sadece Kadın Misyonerler Teşkilatı Anadolu’ya Biørn gibi 22 kadın misyoner göndermiş) Norveç’ten, Danimarka’dan kaldırıp 1900’lerin başında Anadolu’nun o zaman için ücra köşelerine getiren, şüphesiz, çok kuvvetli bir motivasyon ve his olmalı.

Acaba bu kuvvetli motivasyon, Türkiye’de resmî tezin misyonerlere atfettiği gibi “Osmanlı’yı yıkmak” mıydı? Başka bir deyişle, bu kadın misyonerler İskandinavya’dan yola çıkarken kafalarındaki amaç ve plan “Osmanlı’yı yıkmak” mıydı? Bunu, gittikleri yerlerde okul, yetimhane, dispanser açarak mı yapacaklardı? Yoksa, bu insanları, en azından aralarından bazılarını anlamak için daha incelikli bir yaklaşımla iç dünyalarına mı bakmak gerekir? Mesela, Biørn Norveç’teki rahat ve zengin hayatını terk edip, neden Muş’a gelmiştir acaba?







Bu haber agos kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (agos) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(agos). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+