​Ermenihaber.am’e konuşan dünyaca ünlü Kürt opera sanatçısı: “Ermeni halkından geriye viraneler kald - Gündem
28 Mart 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4516 / Ամիս : Արեգ / Օր : Սիմ / Ժամ : Հրակաթն

Gündem :

25 Nisan 2022  

​Ermenihaber.am’e konuşan dünyaca ünlü Kürt opera sanatçısı: “Ermeni halkından geriye viraneler kald -

​Ermenihaber.am’e konuşan dünyaca ünlü Kürt opera sanatçısı: “Ermeni halkından geriye viraneler kald ​Ermenihaber.am’e konuşan dünyaca ünlü Kürt opera sanatçısı: “Ermeni halkından geriye viraneler kaldı”

Karşılıklı özel temsilcilerin atanmasıyla Ermenistan ve Türkiye arasında başlayan diyalog süreci konusunda ve Ermeni Soykırımı'nın 107. yıldönümü ile ilgili Ermeni Haber Ajansı Türkiye’deki siyasi çerçevelerinden farklı isimlerle, sivil toplumu temsil eden şahıslarla,
sanatçılarla röportajlar gerçekleştiriyor.

Bu sefer Türkiye’nin Mardin şehrinde dünyaya gelen, şimdi Almanya’da yaşayan Kürt ünlü opera sanatçısı Pervin Çakar ile konuştuk

Pervin Çakar kimdir?

1981 yılında Mardin’in Derik ilçesinde beş çocuklu bir ailenin ilk çocuğu olarak doğdu. Çocukluğu Karadeniz Ereğlisi ve Fatsa’nın köylerinde geçti. Sahneye ilk kez 2004 yılında 10. Uluslararası Eskişehir Festivali'nde Carl Orff'un Carmina Burana eserinde çıktı. Ardından, Handel’in Deidamia Operası’nın Türkiye ilk gösterisinde “Nerea” rolüyle yer aldı.

Çakar, Luciano Pavarotti Vakfı ile Luciano Pavarotti anısına çeşitli konserler verdi; Andrea Bocelli, Jeff Beck, Elisa, Zucchero, Jovanotti, Ennio Morricone ile Luciano's Friends adlı projede Pavarotti'nin ölüm yıldönümü anma konserinde yer almıştır. 2013 yılında Macerata Opera Festivali'nde Christopher Franklin yönetiminde Benjamin Britten'ın Bir Yaz Gecesi Rüyası adlı operasında Tytania rolüyle Arena Sferisterio'da sahneye çıktı.

Çakar, 2016 yılından beri yaşamını Almanya'da sürdürür. 2018 yılında Köln Filarmoni Gençlik Orkestrası ile Mozart'ın konser aryalarından seçmeler sunmuş, 2019'da soprano solo olarak İtalya ve Almanya'da konserler vermiş, 2019 yılında Ermeni meşhur besteci Gomidas'ın 150. doğum yılı nedeniyle Berlin'de ve İstanbul'da konserler vermiştir.

Kendi hayat hikayesinden başlayarak ünlü opera sanatçısı
Pervin Çakar şöyle konuştu:

''Mardin’in Derik ilçesinde doğdum ve önce Diyarbekir’de ardından da Ankara’da müzik eğitimi aldım. Ankara Operası’nda çalışırken sesimin bir opera menajeri tarafından keşfedilmesi üzerine İtalya’ya gittim ve opera eğitimi almaya başladım. Bu arada Leyla Gencer, Magda Olivero, Maria Caniglia, Marie Kraja gibi opera yarışmalarında dereceler elde ettim ve Milano Teatro Alla Scala, Teatro La Fenice, Teatro Comunale di Bologna, Macerata Opera Festival ve Teatro Petruzzelli Bari gibi İtalya’nın en önemli tiyatrolarında sahneye çıktım. Bir süre sonra da Avusturya, İspanya, Fransa, Rusya ve Almanya gibi birçok ülkede operada sahne aldım ve konserler verdim.

Birkaç kez dünyanın en iyi kadın sesi seçildim ama geriye dönüp baktığımda Leyla Gencer Altın Orfeo Ödülü’nü Paris’te aldığımda çok heyecanlanmıştım çünkü dünya çapında bir Türk Soprano’nun adına verilen ödülü Kürt bir sanatçı olarak aldım.

- Opera sanatıyla ne zaman ilgilenmeye başladınız ve opera sizin için ne ifade ediyor?

- Diyarbakır’da Klasik Batı Müziği eğitimi de veren bir sanat lisesinde okuyordum fakat operaya dair bir bilgim yoktu. Daha çok halk müziği ile ilgiliydim fakat bir arkadaşımın on yedinci yaşımda armağan ettiği bir Maria Callas albümü sayesinde yeni bir şey keşfettim. Ankara’daki üniversitede eğitimim sırasında Oylun Erdayı’dan özel şan dersleri almaya başladım ve böylece operaya ilgim de artmış oldu. Üniversite eğitimim sırasında kendimi geliştirme fırsatı buldum. Bu arada Ankara Devlet Operası’nda Il Barbiere di Siviglia’yı izledim. Ki bu benim izlediğim ilk operadır ve beni çok heyecanlandırdı. Hayatımın sonrası da böylece şekillenmiş oldu ve benim için bir tutku olan operayı profesyonel olarak icra etmeye başladım.

- Ermeni kültürüyle ilişkiniz nerden kaynaklanıyor, ne zamandan beri ilgilenmeye başladınız Ermeni sanatıyla?

- Doğduğum yer olan Derik, bir zamanlar Kürt, Ermeni ve Süryanilerin birlikte yaşadıkları bir şehirdi. İsmi Kürtçe’de küçük kilise anlamına gelmektedir. Müslüman çoğunluğun aksine burada Hıristiyan Kürtler de yaşamış bir zamanlar ve bu üç topluluğun ortak kültürel mirası ötekileştirilmemiş bir biçimde bizim kuşağımıza kadar yansıdı. Büyük felakete rağmen hala Derik’te Ermenilerden kalmış bir kilise bulunmaktadır. Bu kültürel iklim içinde büyümüş olmak zaten ruhen bir yakınlık hissettiriyor insana.

Diyarbakır ve Van’da yaşayan Ermeniler dışında bir de Avrupa’daki eğitimim sırasında Ermeni müzisyenlerle tanışma ve birlikte çalışma fırsatım oldu. Bunun yanı sıra bir de Ermenistan’daki Kürtlere ait müzikler üzerinde, Erivan Radyosu’nun arşivi üzerinde çalıştım. Yakın coğrafyaların insanları olmamız müziklerimizde de yakınlıklar kurmuştu. Birçok Kürtçe şarkı Gomidas gibi Ermeni müzisyenler tarafından kayda alınarak notalandırılmıştı ve yine hem Ermenicesi hem de Kürtçesi bulunan şarkılar vardı. Bu Ermeni müziğine, kültürüne karşı doğal bir ilgiyi de beraberinde getirdi. Çok sevdiğim bir opera sanatçısı olan Isabel Bayrakdarian ve Lena Chamamyan’ın eşsiz sesleri ve yorumları da elbette beni çok cezbetti.

- Üç dilde eserler bırakan meşhur Ermeni Aşık Sayat-Nova’nın “Qani vur Janim” şarkısını seslendirdiniz ve gerçekten çok güzel yorumladınız. Bunun için tebrik ediyoruz. Avrupalı bestecilerin ve Ermeni bestecilerin eserlerini seslendirirken hiç farkettiniz mi hangisi daha çok yüreğinize dokunuyor?

- Teşekkür ederim. Qani Vur Janim, beni çok etkiledi. Sayat Nova ya da bizim kültürümüzdeki ismiyle Seyyîd Nofa müthiş bir dünyaya sahip. Bütün bir doğu coğrafyasının, mistik çileciliğin, aşıklık geleneğinin ve söze dökülmüş ve dil bulmuş bir topraklar atlasının özeti gibi o. İlkin onun Erivan Radyosu’nda Sûsika Simo tarafından okunmuş olan Xerîb Bilbil adlı şarkısını okumak istedim fakat Qani Vur Janim’ı duyunca bir daha nutkum tutuldu. Bu şarkı aynı zamanda Arno Babajayan’ın o eşsiz Elegy eserine de ilham olmuştur. Sayat Nova gibi değerli bir aşığın hüznünü hissettiğim için bu eseri söylemek istedim ve çok da güzel oldu.

Elbette Klasik Batı Müziği ve opera sanatının halk müziğinden farklı bir ruhu var. Bu ikilik sadece bizim değil aynı zamanda batı müziğinin de bir sorunsalı olarak çok defa işlenmiştir. Bach’ın, Debussy’nin ya da Mozart’ın eserlerinde de halk ezgilerinden çokça vardır ve bazen bu tür sentez işler de yapılmıştır fakat Doğu ile Batı müzikleri arasında çoğu zaman gerçekten çok sert geçişler görülür. İki farklı dünya gibi. Bu anlamıyla tümden karşılaştırılabilecek müzikler değillerdir bunlar. Her birisinin kendisine göre etkisi, ruhumda ve dimağımda yarattığı dokunuşlar var. Ben bu iki dünyayı bir araya getirmek için bugün Kürtçe, Ermenice, Asurca dillerindeki şarkıları Batı müziğinin teknikleriyle birleştirerek okuyor ve bunların yeniden yaratılmasını sağlıyorum. Bunun etkisinin her bir müziğin kendi etkisinden çok daha fazla olacağı kansındayım.

- Ermeni kültürünün başka bir zirvesi olan, bu topraklarda yaşanan acıların ve Ermeni Soykırımı’nın da bir sembolü olan Gomidas Vartabed’in Kürtçe derlemeleri de şarkı repertuarınızda yer alıyor. Onları söylerken ne hissediyorunuz?

- Üstat Gomidas’ın eserlerinin günümüze ulaşmış olması büyük bir şanstır hepimiz için. Gomidas artık dünyaya mal olmuş bir müzisyen ve azizdir benim gözümde. Onun Kürtçe derlemelerini inceleme fırsatım oldu; hatta İstanbul’da, Berlin’de ve Diyarbakır’da Gomidas’ı anma etkinlikleri gerçekleştirdik. Onun Kürtçe derlemelerinden Dewrêşê Evdî destanını seslendirmiştim. Bu şarkıları söylerken Gomidas ustaya bir teşekkür borcumuz olduğunu düşünüyorum. Her konserimde mutlaka onun eserlerini de söylemeye özen gösteririm. Oror, Garuna, Grunk, Kele Kele, Dle Yaman en sevdiğim Gomidas eserleridir. Şimdi Sayat Nova’yı da ekledim. İyi ki bu dünyadan gelip geçmişler ve arkalarında onları anacağımız izler bırakmışlar.

- Sizin de doğduğunuz topraklar bir asır önce Ermeni varlığından, Ermeni halkından, Ermeni kültüründen mahrum bırakıldı. Şimdi o büyük mirasın kalıntılarını yaşatabilmek büyük bir sorumluluktur. Bu coğrafyada yaşanan büyük acılar kültür kimliğinizde nasıl bir iz bıraktı?

- Biz Kürtler her şekilde önce kendimize, doğduğumuz topraklara ve bize atalarımız tarafından bırakılan müziğe karşı bir sorumluluk duyuyoruz. Bu bizim bilincimizde salt kendi halkımızın değil, bu topraklarda var olmuş herkesin geriye bırakarak inşa ettiği bir yapı şeklinde duruyor ve kendi kültürümüz de bu izlerle dolu. Bizim topraklarımız gerçekten çok zengin ve bir o kadar da acı dolu. Yaşanan tüm acılar, katliamlar ve soykırımlar sanatımızda büyük izler bırakarak çoğalmış sürekli.

Katliamı yapan da o katliam için ağıt yakan da yine bu coğrafyada nefes almış, su içmiş insanlardır ve bugün bu eserleri seslendiriyor oluşumuz, geçmişte yaşadığımız yangınların hala devam ettiğinin bir göstergesi olarak duruyor belleğimizde. Ermeni halkından geriye viraneler kalmışken onların kültürünü hüzünlü bir şarkıyla bugüne taşımak, o notalara ses vermek basit görünse bile bugün aynı zamanda çok da zor bir şey. Yüzyıl önce Ermenilerin yaşadığı trajediyi bugün farklı şekillerde Kürtler ve onların kadim kültürü de yaşıyor ve halkım benzer bir kadere zorlanıyor. Oysa ne yaparlarsa yapsınlar, geride çok güçlü şarkılarımızın kalacağını bilmeliler.




Bu haber ermenihaber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (ermenihaber) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(ermenihaber). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+