The Times: Ermenistan, Avrupa’nın pek az kişinin bildiği hazinesi -
The Times: Ermenistan, Avrupa’nın pek az kişinin bildiği hazinesi
The Times moda direktörü Anna Murphy, Ermenistan’daki ilk ziyaretini aktarırken bu ülkenin büyüleyici cazibesine, kadim kültürüne ve doğasının eşsizliğine dair gözlemlerini paylaştı. Dağlarla çevrili Dilican’da geçirdiği ilk akşamda, taş sokaklar boyunca ilerlerken vitray pencereli, oyma balkonlu eski evlerin gün batımıyla birlikte ışığa dönüşen görüntüsüyle karşılaşmıştı. Bu evlerin çoğu zamanın aşındırdığı birer masal dekorunu andırıyordu; bazıları terk edilmiş izlenimi verse de, hangisinin hâlâ yaşanır olduğu net değildi.
Sokakta dikkatini çeken soluk pembe bir evin önünde durmuştu. Güllerle dolu bahçesiyle, yıkılmak üzere olan bu evin önünde bir anda yaşlı bir adam belirip kendisine bir çiçek demeti uzatmıştı. Pencerede bir kadının kendilerini izleyip tebessüm ettiğini fark etmişti. Dillerinin farklı olması iletişim kurmalarını engellese de, bu an aralarında zamana meydan okuyan bir bağ yaratmıştı. Adamın kıyafetleri, yaşadığı ev ve bahçedeki eski Zaporojets arabasıyla aynı derecede geçmişin izlerini taşıyordu. Daha sonra bir yerel sakinden öğrendiğine göre, bu tür arabaların buz tutmuş göllerde balık avı için zeminlerinde açılabilen bir kapak bulunduğu anlatılıyordu. Ancak bu arabaların kalitesizliği de halk arasında bilinen bir gerçekti.
Murphy, Kafkasya turunun üçüncü durağı olan Ermenistan’a Azerbaycan ve Gürcistan’dan sonra ulaşmıştı. Bu bölge, Asya ile Avrupa’nın birleştiği noktada hem Batı’nın hem Doğu’nun hem de Sovyet geçmişinin izlerini taşıyor; ancak her ülke kendine özgü bir ruhla bu izleri yeniden biçimlendiriyordu. Azerbaycan’daki oteller Sovyet havasını korurken, Gürcistan ve Ermenistan’da modern ve özgün butik otellerle karşılaşmak mümkün oluyordu.
Yoğun geçen günlerin ardından yorgunluk içinde kaldığı otelden çıkmaya zor da olsa karar vermişti. Asıl seyahat etme nedeninin, beklenmedik bir bağ kurma hissi olduğunu, yabancılığı sahiplenmeye dönüşen anların onun için en kıymetli deneyimi oluşturduğunu vurguluyordu. Dilican’daki yaşlı adamla kurduğu sessiz bağ, tam da böyle bir andı.
Ermenistan’ın coğrafyası da bu etkileyiciliği destekliyordu. Dağlar arasında yapılan bir yolculukta, birkaç saat içinde İsviçre’yi andıran yeşil vadilerden Arizona’yı çağrıştıran kurak arazilere, oradan da İskoçya’ya benzeyen manzaralara ulaşılabiliyordu. Meyve ağaçları, sebze bahçeleri ve her yemeğin yanında sunulan taze otlar, ülkenin mutfak kültürünü yansıtıyor; yoğurt benzeri ‘matzun’un farklı çeşitleriyle karşılaşmak mümkündü.
Ancak ülkenin asıl gurur kaynağı, yüzyıllara meydan okuyan manastırlarıydı. Gürcistan’daki fresklerle süslü, kuleleri büyücü şapkalarını andıran dini yapılar hayranlık uyandırsa da, Ermeni kiliseleri bambaşka bir etkileyiciliğe sahipti. Burada resimler yerine oyma taş haçlar – haçkarlar – duvarları süslüyordu. İnanca göre, renkli süslemeler dikkati dağıtırken taşın ebediliği ibadetin özünü yansıtıyordu. Bu haç motifleri bazı yerlerde asırlık, bazı yerlerdeyse sanki deftere atılmış satırlar gibi yan yana sıralanmıştı.
Ermenistan’da dini mimarinin büyüsü sadece süslemelerden değil, ölçüden ve doğayla kurduğu ilişkiden kaynaklanıyordu. Küçük ve yukarı doğru yükselen kiliseler, kayaların içinden çıkmışçasına duruyordu. 13. yüzyıldan kalma Noravank manastırı, kızıl-sarı kayalıklar arasında adeta çevresinin doğal bir uzantısı gibiydi. Tatev manastırı ise gri tonlarıyla daha sade, Kuzey Avrupa’ya özgü bir duruluğa sahipti ve uçurum kenarındaki konumuna dünyanın en uzun duraksız teleferiğiyle ulaşılıyordu. Bu yolculuk etkileyiciydi ancak hafif bir korku da barındırıyordu.
Yerevan yakınlarındaki Geghard manastırı, ziyaret ettiği yerler arasında kalabalıkla karşılaştığı tek nokta olmuştu. Kayalara oyulmuş bu yapı, zincirle bağlı çift aslan kabartmaları ve pençesinde kuzu taşıyan kartal figürleriyle süslenmişti. Manastırın taş duvarları arasında dört yerel müzisyenin seslendirdiği Ermeni halk ezgileri, yapının mistik atmosferiyle birleşerek ziyaretçileri büyülemişti.
Murphy’e göre, Ermeniler müziklerine büyük bir gururla sahip çıkıyorlardı, ancak ulusal gururlarının başında konyakları geliyordu. Ziyaretinin en başında, Ermeni sınır görevlilerinden öğrendiği ilk şeylerden biri de, İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in Ermeni konyaklarına duyduğu hayranlıktı.
Bu haber ermenihaber kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (ermenihaber) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(ermenihaber). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com