​Barışa doğru: Ermenistan ve Azerbaycan’ın “eski alışkanlıklarıyla” imtihanı - Gündem
10 Ağustos 2025 - Հակական տոմար - Տարի : 4518 / Ամիս : Յաւելուած / Օր : Մուրց / Ժամ : Լուսակն

Gündem :

08 Ağustos 2025  

​Barışa doğru: Ermenistan ve Azerbaycan’ın “eski alışkanlıklarıyla” imtihanı -

​Barışa doğru: Ermenistan ve Azerbaycan’ın “eski alışkanlıklarıyla” imtihanı ​Barışa doğru: Ermenistan ve Azerbaycan’ın “eski alışkanlıklarıyla” imtihanı

Ermenistan ve Azerbaycan'ın Washington zirvesinin bir atılım mı yoksa bir oyalama mı olacağını, iki liderin başladıkları işi tamamlama konusundaki kararlılığı belirleyecek.

Cuma günü Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Washington’da bir araya geldiğinde, sahne etkileyici olacak: bayraklar, tokalaşmalar ve Amerikan himayesinde barış vaadi. Muhtemelen birkaç belge imzalanacak — kimisi sembolik, kimisi ise bölgesel bağlantısallık gibi daha somut sonuçlar doğurabilecek nitelikte.

Barış sürecindeki her ilerleme ve dış destek elbette memnuniyetle karşılanır. Ancak şu önemli kazanımı unutmamak gerekir: tarafları, onlarca yıl süren dış aracılığın başaramadığından daha çok barışa yaklaştıran doğrudan temas oldu. Yine de söz konusu ilerleme hâlâ kırılgan. Washington’daki bu zirve ya bir dönüm noktası olacak ya da süreci sürüncemede bırakacak. Kararı, anın sembolizmi değil, iki liderin başladıklarını bitirme iradesi verecek.
1990’ların başındaki savaşın patlak vermesinden bu yana Ermenistan ile Azerbaycan nadiren doğrudan iletişim kurdu. Müttefiklerine güvenerek savaştılar, arabulucular üzerinden pazarlık yaptılar; her iki taraf da büyük güçler arasında kendisine en yakın olanı aradı. Bu durum, 2020’deki İkinci Karabağ Savaşı sonrasında da devam etti. Arabuluculuk yerini jeopolitik rekabete bıraktı: bir tarafta Rusya, diğer tarafta Brüksel ve Washington…Bu durum çoğu zaman barışa hizmet etmekten ziyade onu zorlaştırdı.

Sorunun kaynağı sadece yabancı başkentler arasındaki rekabet değildi. Yerel aktörler de post-emperyal alışkanlıklarını bırakmamıştı. Osmanlı, Pers, Britanya ve Rus imparatorluklarının uzun yüzyıllara uzanan gölgelerinden sıyrılan Güney Kafkasya devletleri, yukarıdan aşağıya işleyen bir diplomasi tarzı benimsedi. Çıkarlarını korumak için yüzlerini uzak metropollere döndüler; sınırın ötesindeki komşularına ise nadiren yöneldiler.
Bu tablo 2023’te değişmeye başladı. Bakü ve Erivan, “forum shopping” denilen, kendilerine uygun arabulucu arama pratiğini terk etti; doğrudan ikili görüşmelere geçti. İlerleme hızlı oldu. Sadece iki yılda, onlarca yıl süren dışa bağımlı müzakerelerin sağladığından daha fazla mesafe kat edildi.
Geçen ay önemli bir eşik aşıldı. Her iki taraftan bürokratlar ve özellikle dışişleri bakanları, barış anlaşması metnini nihai hale getirdikten kısa süre sonra Paşinyan ile Aliyev Abu Dabi’de buluştu. Süreci tamamına erdirme konusunda kamuoyuna verdikleri taahhütler büyük övgü topladı, lakin benzer fırsatlar geçmiş dönemlerde de ortaya çıktığı halde ıskalanmıştı.

Şimdi iki tehlike öne çıkıyor. Birincisi, her iki başkentte de onaylanma, güvenlik garantileri veya cezbedici mali teşvikler için dışarıya bakma eğiliminin devam etmesi. İkincisi ise, dış güçlerin, kasıtlı ya da değil, süreci bozucu rol oynaması riski.
Söz konusu iki tehlikeden birincisi daha temel bir niteliğe sahip. Son iki yılda Bakü ve Erivan, egemen devletler gibi hareket etme yolunda önemli adımlar attı; bu da, gecikmiş olsa da, sömürgevi bağımlılıklardan kopuş anlamına geliyor. Yine de nihai anlaşmaya yaklaşmış olmalarına rağmen hâlâ yabancı güçlere umutla bakıyorlar. Bu beklentiler boşa çıkabilir.

Rusya ve AB ile nispeten öngörülebilir ilişkiler sürdüren her iki başkent de şimdi yeni ABD yönetimiyle bağlarını güçlendirmeye çalışıyor. Beyaz Saray’daki davetin sebeplerinden biri de bu. Ancak tarih gösteriyor ki bir yabancı başkent barış sürecinde liderlik üstlenmeye kalktığında, rakip başkentler tepki veriyor ve ilerleme çoğu kez raydan çıkıyor. Büyük güçlerin “özgeci” — sözde yalnızca barış ve iyilik amacı taşıyan, çıkar gözetmiyor gibi görünen — müdahale dönemi sona erdi. Bugün bu müdahaleleri yönlendiren asıl unsur, ideallerden çok çıkar hesapları. Artık bu müdahaleler, ideallerden çok çıkarlar üzerine kurulu. Batı da Rusya gibi artık idealler değil, çıkarlar üzerinden hareket ediyor. Dahası, eskiden nispeten istikrarlı olan Batı dış politikası, bilhassa ABD dış politikası, giderek daha da dengesiz hale geldi.

Batı’nın sürece yeniden dahil olması bir lütuf değil, bir hesap işidir. Daha ziyade, Moskova’nın nüfuzunu Washington’unkilerle değiştirme çabası olacaktır ki bu da tepki, istikrarsızlık ve sonunda geri çekilme riskini taşır. Rusya, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki ticaret yollarını kontrol etmek istedi, fakat iki taraf da bunu reddetti. Washington’ın “tek barış mimarı” rolüne soyunması, Moskova ve Tahran’ın yanı sıra barış anlaşmasına karşı olası yerel ve küresel muhalefetlere de süreci sabote etme bahanesi verir, bu da anlaşmanın siyasi maliyetini artırabilir.

Barış sürecinde yeniden Batı liderliğine bel bağlamak, ikili diplomasiyle sağlanan kırılgan ilerlemeyi bozabilir. Daha da kötüsü, bu, Ermenistan ve Azerbaycan’ın yeni kazanmaya başladıkları kendi iradelerini kullanma yetisini ellerinden alabilir. Bu aşamada en doğrusu, dış ilgiyi, ikili olarak varılan anlaşmanın himaye edilmesine değil, uygulanmasının desteklenmesine yönlendirmektir.

Washington ve Brüksel yine de masada yer bulabilir; önerdikleri rol pratik, karşılıklı faydaya dayalı ve hem Batı hem de çatışmanın tarafları için yararlı olduğu sürece. Bu katkılar, Batı’dan Doğu’ya uzanacak yeni bir koridor için bağlantı hatlarının açılması, sınır belirleme, mayın temizliği ve kriz olaylarının önlenmesi için finansman sağlanmasını içerebilir. Ayrıca, tarafsız uzmanlarca denetlenen, birlikte çalışabilir gümrük ve dijital transit sistemleri geliştirilebilir. Egemenlikten muaf “kiralama” ya da yönetilen koridor gibi öneriler ise, tarafların bölgesel güçlerden zaten reddettiği hiyerarşilerin tekrarından başka bir şey olmayacaktır. Denizaşırı aktörlerin böyle bir girişimde başarılı olma şansı daha da düşüktür. Batı ne kadar koordinasyonsuz ve kendi çıkarını önceleyen bir görüntü verirse, iki ülkenin büyük güçleri idare edip güney, doğu ve kuzeylerindeki bölgesel aktörlerle bağlarını derinleştirme ihtimali o kadar artar.

Karşılıklı faydaya ve yerel iradeye saygıya dayalı bir Batı angajmanı hâlâ mümkündür.

Washington bu toplantıyla sahnenin ışıklarını sevebilir; fakat Brüksel’in sahneden çekilmemesi gerekir. Doğrusu, bürokrasi ve üye ülkeler arasındaki çıkar çatışmaları Brüksel’in Moskova ya da Washington kadar hızlı hareket etmesini zorlaştırıyor. Yine de AB masaya en kıymetli araçları koyuyor: finansman, standartlar ve uygulama kapasitesi. Üstelik bunlar, yeşil enerjiye, altyapıya, savaş sonrası yeniden inşaya ve ikili uzlaşıya yapılacak yatırımlar için sağlam bir temel sunuyor. Bu ise, Washington’ın gösterişli pozlarından ya da aşırı mikro yönetiminden çok daha güvenilir bir yol.

Artık sembolizmin yerini somut adımlar ve yerel iradenin tanınması almalı. Taraflar, üzerinde anlaştıkları metni imzalamalı ve kalemi ellerinde tutmalı; dışarıdakiler ise ‘yazarlık’ değil, uygulamanın desteklenmesiyle yetinmeliler. Barış, konuşmalarda ya da fotoğraf karelerinde değil; raylarda ilerleyen trenlerde, sorunsuz geçen gümrüklerde ve sessizliğini koruyan sınır hatlarında aranmalı.






Bu haber agos kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (agos) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(agos). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+