Karabağ Savaşı ve Türkiyeli Ermeni gençlerin yalnızlığı - Gündem
29 Mart 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4516 / Ամիս : Արեգ / Օր : Վարագ / Ժամ : Առագոտ

Gündem :

13 Kasım 2022  

Karabağ Savaşı ve Türkiyeli Ermeni gençlerin yalnızlığı -

Karabağ Savaşı ve Türkiyeli Ermeni gençlerin yalnızlığı Karabağ Savaşı ve Türkiyeli Ermeni gençlerin yalnızlığı

2016 sonrası giderek otoriterleşen siyasal iklim her gencin geleceğe dair umutlarını köreltti. Baskıcı ortamda gayrimüslim gençlerin gelecek ufkunda Türkiye kayboluyor.

2020 yılının kasım ayında Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan ateşkes anlaşmasını, iki ülkenin sınırlarının nihai olarak tanınacağı ve Güney Kafkasya’ya istikrar sağlayacak bir barış anlaşmasının izlemesi bekleniyordu. Ancak ateşkes iki yılı doldurmadan, bu sefer Dağlık Karabağ’da değil Ermenistan’ın güneyinde yoğunlaşan çatışmalar meydana geldi. Karşılıklı suçlamaların ve can kayıplarının ardından Azerbaycan, Ermenistan’ın güneyinde birden fazla stratejik noktayı ele geçirdiğini duyurdu. Bakü’den, Yerevan dahil olmak üzere Ermenistan’ın aslında Azerbaycan toprağı olduğuna dair açıklamalar duyulmaya başlandı.

Bu sınırlı ama simgesel işgale ve Ermenistan’ın varoluşunu sorgulayan resmi tezlere karşı çıkan Azeri aktivistler tehdit edilirken Türkiye muhalefeti ve hükümetinden Azerbaycan’a koşulsuz destek çağrıları yapıldı. Soykırım teriminin mucidi Raphael Lemkin’in adını taşıyan Lemkin Soykırımı Önleme Enstitüsü, Azeri yetkililerin ve devlet kontrolündeki medyanın kullandığı dili ‘soykırımcı’ niteleyip uluslararası kuruluşların dikkatini Azerbaycan askerlerinin işlediği savaş suçlarına çekerken Büyük Birlik Partisi Başkanı ‘Türk milletinin sabrının taşmak üzere olduğunu ve ‘Ermenistan’ı tarihten ve coğrafyadan silebilecek kudrette’ olduğunu hatırlattı.

Peki Türkiyeli Ermeni gençler, Pantürkçü çevrelerle sınırlı kalmayan bu soykırımcı dil karşısında nasıl hissediyor? Türkiyeli Ermeniler 2020 yılında Türkiye’nin Azerbaycan’a askeri ve politik destek sağladığı savaştan beri kendilerini yalnız hissediyor. Ancak kamuoyunun ve toplumunun ‘Ermenistan’ı coğrafyadan ve tarihten ‘silme’ tehditleri ve savaşın Ermeniler üzerinde yarattığı acılar ve travma karşısındaki kayıtsızlığı Ermeni gençlerin bir arada yaşama umudunu iyice zayıflatmış görünüyor.

"ÖTEKİNİN ÖTEKİSİ OLDUĞUMUZU HATIRLAMIŞ OLDUK"

Oysa Hrant Dink suikastı, bu cinayeti tasarlayanların tahmin edemedikleri toplumsal tepkilere neden olmuştu. Cinayetin yaşattığı şok ve öfke ile on binlerce kişi Dink’in cenazesine katılmış, dava sürecini toplumsal muhalefet yakından takip etmiş ve yine binlerce kişi her yıl 19 Ocak’ta Dink’i anmak için Agos’un önünde toplanmıştı.

Büyük bir değişiklik de Ermeniler içinde gerçekleşmiş, cinayet sonrasında Ermeni gençler yeni oluşumlarla örgütlenmişlerdi. Bu siyasallaşma sürecinde Ermeni gençler hem yaşadıkları güncel sorunları hem de Ermeni soykırımının tanınması gibi tarihsel adalet taleplerini kamusal alana taşımıştı. Ekoloji hareketinden feminist alana, LGBTİ+ hareketinden öğrenci mücadelesine, Ermeni gençler kamusal-siyasal alanda kesişimsel bir aktör olurken, demokrasi yanlısı diğer gruplarla teması güçlenmişti. ‘19 Ocak Kuşağı’nın siyasal etkinliği, 2015’te gerçekleşen ve farklı kesimleri örgütlemeyi başaran Kamp Armen Direnişine dek canlı biçimde sürmüştü.

İstanbul Gençlik Araştırmaları Merkezi olarak Hrant Dink Vakfının sağladığı Tarih ve Hafıza Araştırmaları Teşvik Fonu kapsamında, 19 Ocak Kuşağı’nın izlerini, genç Ermenilerin toplumsal yaşamdaki yerlerini ve beklentilerini, bilhassa 2007 ve 2015 arasındaki süreçten nasıl etkilendiklerini anlamaya çalıştık. Araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından biri, Ermeni gençler ve toplumsal muhalefet arasında kurulmuş bağların ve bir arada yaşam mücadelesine dair duygusal yatırımın ciddi yara almış olduğu.

Son çatışmalar sırasında toplumun çoğunluğunun savaştan taraf olması ve milli maç izler gibi Azerbaycan’ın yanında saf tutmasının Türkiyeli Ermeni gençlerde derin bir korku ve kaygıya sebep olduğu görülüyor. Ermenistanlı göçmen işçilerin ve Türkiyeli Ermenilerin yaşadığı mahallelerde Azerbaycan bayraklarıyla gerçekleştirilen konvoylar, doğrudan Ermenileri hedef alan sözlü saldırılar Ermeni toplumunu derinden etkiledi. Olağanüstü hal koşullarında siyasallaşmaya çalışan genç kuşaktan Ararat, Ermenilerin deneyimlediği güncel yalnızlığın geçmiş travmaları nasıl tetiklediğine işaret ediyor: “Ermeniler yine tedirginlik içindeydi. Çünkü geçmişin travmaları var: katliamlar, soykırımlar, göçler, yıldırmalar... Hepsi üst üste, bir dizi kötü anı. O anıları aşmak da zor.”

Geçmişin travmatik hayaletleri ve benzerlerinin yeniden yaşanabileceği duygusu, Ermeni gençlerin yalnızlığını ve hayal kırıklığını artırıyor. Yine 2016 sonrasında siyasallaşan Talin, savaş “Ötekinin ötekisi olduğumuzu hatırlatmış oldu” diye açıklıyor. Dink suikastının ardından lise yıllarında politikayla ilgilenmeye başlayan bir genç ise, “Benim Ermeni olmayan çok iyi arkadaşlarımın olduğunu düşünüyordum, hâlâ varlar ama hepsinin aslında Ermeni düşmanı olduğunu fark ettim” diyor. Gençler, kendilerini dışarıda bırakan bir ‘biz’ anlatısının ve Ermeni karşıtı savaş sloganlarının şiddetine sadece medyada değil okulda ve işyerinde de maruz kaldıklarını anlatıyor. Türkiye ile kurdukları yurttaşlık ilişkisi ve aidiyetlerinin zedelenmesi, Ermenilerin ‘düşman’ veya ‘öteki’ olarak kodlanması gençlerin ‘Kabuklarına çekilmesine’ neden olmuş. Bir görüşmeci, “Kendilerini bu toprakların bir öznesinden ziyade içerideki rehineler gibi hissettiğini” söylüyor.

Görüştüğümüz gençler, Ermenilere yönelik düşmanca tavırların ve tehditlerin tedirginliğine rağmen çoğunluğun Ermeni karşıtı koroya katılmasına şaşırmadıklarını belirtiyor. Aksine, hayal kırıklığı yaratanlar siyasi ya da duygusal anlamda ‘yanında’ bildikleri: Sosyal medya ‘ahbaplarından’ birlikte mücadele ettikleri ekoloji aktivistlerine, Türkiye’nin demokratik kamusal-siyasal alanını oluşturanların Karabağ Savaşı’ndaki sessizliğine ve ilgisizliğine yönelik bir sükut-u hayal bu. Bu durum, 2007’den 2015’e dek Türkiyeli Ermeni gençler ile demokratik muhalefet arasındaki 19 Ocak koalisyonunun şoka maruz kalmasına, Ermeni gençlerin “Kendi içlerine, Ermeni arkadaşlarına dönmek zorunda” kalmasına neden oluyor: “Ama insanın gönlünde bir sınır çiziliyor. Konuşmanız ve konuşmamanız gereken şeyleri bir daha anlıyorsunuz.”

"HRANT DİNK ÖLDÜRÜLDÜKTEN SONRA ERMENİLERİN TÜRKİYE’DE KALMASININ TEK NEDENİ O KALABALIKTI"

Ancak, kuşak etkisi oluşturan bir tarihsel olay olarak Hrant Dink cinayeti ve ardından oluşan 19 Ocak koalisyonu Ermeni gençlerin belleğinde halen güçlü: “24 Nisan anmalarında insanları görmek ya da 19 Ocak’taki o kalabalık… Hrant Dink öldürüldükten sonra Ermenilerin Türkiye’de kalmasının tek nedeni o kalabalıktı. Bugün hâlâ o kalabalığı görmek, seni burada kalmaya teşvik ediyor.” Ermeni gençler için Hrant Dink ve 19 Ocak dünde kalan, yalnızca geçmişi hatırlatan, donakalmış bir bellek mekanı olarak değil kimlikleriyle, bugünün ve geleceğin Türkiyesi ve dünyasıyla, siyasetle ve yaşamla kurdukları ilişkiye halen pozitif etki eden bir tarihselliği temsil ediyor.

Türkiye solunun ve demokratlarının son dönemdeki sessizliği, Ermeni gençlerin bir arada yaşam umudunu zayıflatmakla kalmayıp 2007 ve 2015 yılları arasındaki siyasallaşmaya da darbe vurmuş görünüyor. 2016 sonrası giderek otoriterleşen siyasal iklim her gencin geleceğe dair umutlarını köreltti. Ekonomik krizin demokrasi kriziyle derinleştiği baskıcı ortamda gayrimüslim gençlerin gelecek ufkunda Türkiye kayboluyor. Ermeni gençlerin nazarında yanı başındakilerin yarattığı hayal kırıklığı siyasetle, aktivizmle kurdukları ilişkiyi de zedeliyor. Bu yeni eşik gençlerin kendi kimlik dünyasının sınırlarına çekilmesine neden oluyor.

HER ŞEY OTORİTERLİKLE AÇIKLANABİLİR Mİ?

Aslında Ermeni gençlerin yalnızlığını sadece Türk milliyetçiliğinin hegemonyası ve kamusal alanın resmi söylem dışına kapatılmasıyla açıklamak yanlış olur. Karabağ çatışması başlangıcından beri, coğrafi yakınlığa rağmen, solun ideolojik sebeplerle, pozisyon alamadığı, Türk milliyetçisi resmi söyleme karşı söz ve bilgi üretemediği bir süreç. Reel sosyalizmin ulusal sorunu çözdüğüne inanan birçok sosyalist örgüt ve entelektüel, Sovyetler Birliği’nin (ve Yugoslavya’nın) dağılmasıyla su yüzüne çıkan etnik çatışmaları ve katliamları kapitalist paylaşım ve milliyetçi gericilik ile açıkladı. Bu inanç Sovyet Ermenileri ve Azerileri (Azerice konuşan Azerbaycan halkları) arasında on yıllarca sürecek bir çatışmaya neden olan güvensizliğin, Ermeni soykırımının canlı hafızası ve travmasıyla bağını görmezden geldi. Henüz Sovyetler dağılmamışken, Karabağ Ermenilerinin kaderinin Osmanlı Ermenileri gibi olabileceği korkusu yayılmıştı ve bu korku Karabağ’da Azeriler ve Ermeniler arasında yaşanan ufak çaplı çatışmaların Sumgayıt kentinde Ermenilere karşı örgütlü bir pogroma dönüşmesiyle pekişti ve dönüşü olmayan bir güvensizliği doğurdu.

Bir yandan Karabağ çatışması karşısındaki sessizliğin tarihselliği üzerine düşünürken öte yandan bu sorunun Türkiyeli Ermeni toplumu ve bilhassa genç kuşak üzerindeki yeni fakat yoğun etkilerinin dikkatle ele alınması elzem. Bir arada yaşama amacı taşıyanların savaşın dış politika ve stratejik sonuçlarından önce hassasiyetle düşünmesi gereken bir soru mevcut: Ermeni gençlerin hayal kırıklığı ve kopuş hissiyatı nasıl onarılabilir?





Bu haber evrensel kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (evrensel) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(evrensel). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+