Güneş doğmadan dünya da aydınlanmaz Elegez de - Haber Arşivi 2001-2011
29 Mart 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4516 / Ամիս : Արեգ / Օր : Վարագ / Ժամ : Հոթապեալ

Haber Arşivi 2001-2011 :

16 Haziran 2011  

Güneş doğmadan dünya da aydınlanmaz Elegez de -

Güneş doğmadan dünya da aydınlanmaz Elegez de

Mezopotama’nın kadim dininin çocukları Yezidiler’in izlerini takip etmek tarihle yüzleşmek demek bir anlamda. Zorunlu göçleri, geçtikleri ve yaşadıkları her yerde acıdan devasa bir hüzün kültürü oluşturuyor. Ermenistan’daki Yezidiler’in hikayesi, Türkiye’de konuşulması, tartışılması en zor iki konunun, Kürt ve Ermeni mevzusunun tarihle kısa bir hesaplaşmasının da özeti gibidir.

Bundan tam 13 yıl önce Batman’ın Türkçe ismiyle Yolveren, Kürtçe ismiyle Çınırê Köyü’nde konuştuğum bir Yezidi büyüğüne ‘Neden güneşe bu kadar önem veriyorsunuz’ diye sormuştum. ‘Güneş doğmadan dünyanın aydınlandığı hiç görülmüş müdür’ diye cevaplamıştı beni. Akşam güneşine dönerek yukarıda yazdığım duayı benim yanımda okuduktan çok sonra öğrenecektim ki Yezidi olmayan birinin yanında dua okumak bile yasaktı inanışına göre. Mezopotamya’nın 5 bin yıllık kadim dininin inananlarından pek kimse yok artık Türkiye’de.

BİR YEZİDİ DUASI
“Sabahın başında
Günden önce,
Elimi yüzümü yıkadım
Güneşe verdim
Yüzümü
Amin, amin
Allah Tebarekel Din
Tefakel tefakin
Allah asil halkin”

Ermenistan’ın başkenti Erivan’ın geniş caddelerinden hızla geçerken, 11 sene önce Yezidiler ile ilgili yaptığım gezileri, çalışmaları düşünüyordum. Yine onları görmek için yollardayım. Başkent Erivan’dan 60 kilometre mesafede, ülkenin kuzey batısındaki Aragatsotn bölgesine bağlı Aparan’a ya da Elegez Dağı bölgesine gidiyoruz. Ermenistan’ın bu bölgesinde 11 Yezidi Kürt köyü var. Bunların en büyüğü de ismini ülkenin en yüksek dağından alan Elegez. Bölgedeki diğer köylerin isimleri de Reya Teze, Sipan, Agıri, Derik... Ne kadar tanıdık değil mi? Birlikte yolculuk yaptığımız Ermenistanlı gazeteci dostlarım İnternews Armenia’nın direktörü Nuneh Sargsyan ve Kristine Aghalaryan ve Bianet’ten Burcu Ballıktaş için de ilginç bir yolculuk oluyor. Nuneh’in arabasının camından geçtiğimiz yolları izliyorum. Yola çıktıktan yaklaşık 1 saat sonra, önce Reya Teze’nin tabelasını görüyoruz. 10 dakika sonra da Elegez’deyiz artık.

‘Aslen Antepliyiz oradan geldik’

Nuneh arabayı kasabanın hemen girişinde uygun bir noktaya park ediyor. Araçtan iner inmez Hezar Hanım ve torunu Sevdin ile karşılaşıyoruz. Ben hemen Kürtçe konuşmaya başlıyorum. Kısa bir şaşkınlığın ardından sıcak bir muhabbet başlıyor aramızda. Hezar Hanım, torunu Sevdin’in rahatsızlığını anlatıyor, beynindeki bir rahatsızlıktan dolayı konuşamadığını söylüyor. “Doktora bir daha götürebilirsem iyi olurdu ama” diyor çaresizce ellerini iki yana açarak. Köyü dolaşmak istediğimizi söyleyince bizi önce muhtarın yanına götürüyorlar. Muhtarlık ve köyün düğün, toplantı gibi sosyal aktivitelerinin yapıldığı bina, SSCB döneminde kalma. Harap bir görünüme sahip. Köyün gençleri bir anda etrafımızı sarıyor. Binanın önünde ayak üstü sohbet ediyoruz. Çok geçmeden muhtar Aziz Muhoyan da geliyor. Geldiğimizi duyunca Elgez’in eteklerindeki Sipan’dan geri dönmüş bizi karşılamak için. Odasına geçiyoruz. Muhtar bize bölge hakkında bilgiler veriyor. Bölgede birbirine yakın 11 Yezidi Kürt köyü var. En büyüğü de Elegez. Köylerin toplam nüfusu 4 bin civarında. Köylüler ağırlıklı olarak hayvancılık ve tarımla uğraşıyorlar. Muhtar Aziz, dedelerinin Gaziantep’ten geldiğini anlatıyor. Bu bölgedeki Kürtlerin tamamının da Gaziantep, Kars, Ağrı ve Iğdır’dan geldiğini söylüyor. “İlk gelenler 250 yıl önce gelmişler ve yerleşmişler bu topraklara” diyor Aziz Muhoyan. Erivan’da 40 bin, tüm Ermenistan’da ise 60 bin kadar Yezidi’nin yaşadığını söyleyen Muhtar Aziz’in verdiği bilgilere göre Elegez, en parlak dönemlerini SSCB döneminde yaşamış. Bir dönem kendisine bağlı 30 köyün olduğu Elegez bugüne kadar 30 profesörü bilim dünyasına kazandırmış. Elegez’de yetişen 41 sporcu da SSCB çapında önemli başarılara imza atmış.

Abovyan’da Müslüman Kürt köyü

“Bizi burada Yezidi ve Kürt diye iki ayrı toplum sanıyorlar ama sorun yok. Biz her gelene Kürt ve Yezidi olduğumuzu söylüyoruz” diyor Muhtar Aziz. Türkiye’ye ilk olarak 1992’de gittiğini anlatan Aziz Muhoyan, “Beş defa daha gittim. Yine gideceğim” diyor. “Elegez eskiden popüler bir kültür merkeziydi” diye anlatıyor. 1929’da ilk tiyatro kurulmuş Elegez’e. “O tarihten beri qyüzlerce oyun sergilendi. En uzun oynanan oyun da Mem u Zin oldu” diye bir çırpıda anlatıyor Elegez’in tiyatro geçmişini. Şimdiye dek bilinmeyen bir bilgi de veriyor Muhtar, bize: “Ağrı Dağı’na komşu Abovyan bölgesinde Müslüman Kürt köyleri var. Eskiden sayıları daha fazlaydı, şimdi iki ya da üç köy kaldılar. Ara sıra biz gideriz ziyarete, ara sıra onlar gelir buraya.” Köyde Türkiye’ye gidip gelen çok sayıda insan var. Özellikle Kars, Ardahan ve Iğdır’a gidiyorlar. Muhtar Aziz, Reya Teze’ye gitmesi gerektiğini söyleyip ayrılıyor aramızdan. Biz de köyün öğretmeni Wezirê Şakiro ile buluşuyoruz.

Sözlerine “Biz de aslen Antepliyiz” diye başlıyor Şakiro Hoca. “Oraları görmeyi çok istiyorum. Fırsat olursa bir gün geleceğim” diyor ve ekliyor: Bizim buradaki 11 köyümüzün de ilkokulu var. Haftada iki saat Kürtçe eğitim veriyoruz çocuklara”. “65 öğrencim var Elegez’de. Tabii ki sıkıntılarımız var. En başta da öğretmen sıkıntısı. Eskiden Erivan’da Kürtçe öğretmeni yetiştiren okul vardı, kapandı. Yeni öğretmen yetişmiyor. Yetkililere bildirdik, çözüm bulacaklar” diye anlatıyor. Eğitimde bir başka qbüyük sıkıntı da alfabe. Şakiro Hoca, “Üç alfabe öğreniyoruz. Kürtçe için Latin, Ermenice için Ermeni, Rusça için Kiril alfabesi. Bu öğrencileri tabii ki zorluyor” diyor.

‘Bazen TRT Şeş’i de izliyoruz’

Biraz da Türkiye’den konuşmak istiyor. O soruyor ben cevaplıyorum. Şakiro Hoca masanın ucunda bir süre sessizce durduktan sonra “Türkiye büyük ülke, 72 millet yaşıyor. Hepsi çiçek bahçesinin bir rengi. Keşke bütün renkler birlikte barış içinde yaşayabilse. Herkes anadiline öğrenebilse...” diyor. Sonra hafifçe gülümsüyor Şakiro Hoca ve “Biliyor musun bazen TRT Şeş’i izliyorum. Çok yetersiz ve eksik. O yüzden uzun süreli bakmıyorum ama yine de ara sıra izliyorum” diye anlatıyor. Biz konuşurken Şakiro Hoca’nın öğrencileri içeri giriyor. Üzerlerinde rengârenk kıyafetler. Birazdan muhtarlık binasındaki salonda konser verecekler, bizi çağırıyorlar. Şakiro Hoca kalkıyor ama ben dünyanın en uzun süreli yayın yapan Kürtçe gazetesinin Yazı İşleri Müdürü ile görüşeceğim için konsere gidemiyorum. Şakiro Hoca ile sarılarak ayrılıyoruz “Mutlaka Antep’e geleceğim” diyor bana.

En uzun soluklu Kürtçe gazete

Reya Teze, sadece bir köyün adı değil. Aynı zamanda 1930’dan beri yayınını sürdüren en uzun süreli Kürtçe gazetenin de ismi. Köy mü ismini gazeteden aldı yoksa gazete mi ismini köye verdi, en azından sorduğum kimse cevabını bilmiyordu. ‘Sipani’ müstear ismini kullanan Miraz Cemal ile buluşuyoruz. Miraz Cemal, 81 yaşındaki Reya Teze gazetesinin Yazı İşleri Müdürü. “Aslında resmi olarak 12 yıldır yazı işleri müdürüyüm. Ama çocukluğumdan beri bu gazetede çalışırım” diyor Miraz Cemal. Elinde tuttuğu gazetenin son sayısını göstererek, Reya Teze’nin geçmişini anlatıyor: “Eskiden 40 kişi çalışırdı, şimdilerde üç kişiyiz gazeteyi çıkaran. SSCB döneminde devletin resmi yayın organları arasında sayıldığı için çok rahattık. Şimdi özelleştik. Sıkıntılarımız var tabii ama ağır aksak da olsa yürüyoruz işte. Sonuçta bir tarihi canlı tutuyoruz. Erivan’daki üniversitede Kürdoloji bölümü var. Bize oradan da destek oluyorlar.”

Miraz Cemal gazetenin daha çok kültürel haberlere ağırlık verdiğini anlatarak son sayıda Kürt sanatçılardan biriyle yaptığı söyleşiyi gösteriyor elindeki gazeteden. Üç kitap yayınlamış Miraz Cemal. Biri de şiir kitabı. Çantasından çıkardığı şiir kitabından özenle seçtiği bir iki şiiri okuyor. İyice yıpranmış kitabı göstererek “Bu bende tek kaldı. Başka yok. Al senin olsun” diye bana uzatıyor. Başka baskısının olmadığını öğrenince, teşekkür ederek kitabı iade ediyorum. Bana getirdiği gazeteye bir şeyler karalamasını ve imzalamasını istiyorum Miraz Cemal’den.

Mezar taşında gülümseyen yüzler

Nuneh’in arabasını park ettiği yere doğru giderken Elegez’in çocuklarının konser verdiği binanın önündeki kalabalığa el sallıyoruz. Elegez’den çıkarken köyün mezarlığı dikkatimi çekiyor. Mezopotamya’nın kadim çocuklarının mezarlarını daha önce hiçbir yerde görmediğimi hatırlıyorum. Binlerce yıldır yaşadıkları topraklarda Yezidi mezarlığı bile olmayışının utancını hissediyorum. Elegez’e hakim bir tepedeki mezarlığa hep birlikte gidiyoruz. Büyük gösterişli mezarlar dikkat çekiyor. Sanki bir evin odası gibi yapılmış çoğu mezar. Büyük mermer mezar taşlarında en fiyakalı resimleri var mezar sahiplerinin. Güler yüzlü resimler özellikle seçilmiş gibi... Tepeden Elegez’e bakıyoruz. Hüzünlü bir sessizlik hakim kasabaya. Ardında Elegez Dağı yükseliyor heybetle. Mezarlıktan aşağıya doğru inerken kendi kendime “İsmini dağdan mı aldı yoksa dağa ismini mi verdi acaba’ diye soruyorum. Cevabını kimseden beklemiyorum....





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+