Anonim : ​Anadolu Ermenileri ve 24 Nisan 1915
29 Mart 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4516 / Ամիս : Արեգ / Օր : Վարագ / Ժամ : Ճառագայթեալ

Anonim : ​Anadolu Ermenileri ve 24 Nisan 1915

Anonim

Anonim Tüm yazılarını göster..

16 Nisan 2021  

​Anadolu Ermenileri ve 24 Nisan 1915



Türkler 11. yüzyıldan itibaren, Çok uluslu, çok kültürlü Anadolu Yarımadası'na gelmeye başladılar. Doğu, Güney ve Orta Anadolu'da etkin unsur Ermenilerdi. Toroslar'da, Kilikya Ermeni Devleti vardı. Ermeniler aynı zamanda Hıristiyanlığı kabul eden ilk devlettiler. Batıda, Roma vatandaşı Rumlar, Güneyde Hıristiyan Yakubiler ve Süryaniler (Asuriler), Doğu Karadeniz'de ise Pontus Krallığı ve yine Hıristiyan Lazikiler (Lazlar) ve Gürcüler vardı. Tabii, ayrıca farklı dinlerde onlarca dil ve etnik gruplar. Osmanlının kuruluş dönemlerinde, Anadolu'ya egemen olan Türklerin ve diğer Müslüman unsurların, Anadolu halklarının onda biri oranında olduğunu da kaynaklardan öğreniyoruz . Türkler, asırlarca süren birliktelikte yerli halklarla, kimi zaman iyi kötü barış içerisinde, kimi zaman da savaşarak Anadolu'ya iyice yerleştiler. Bu süre, Anadolu için aynı zamanda Türkleşme, İslamlaşma süreciydi. Bu, sürece bir göz atalım:

Osmanlı'da, iki farklı tebaa vardı. 'Hâkim unsur, tâbi unsur'. Hâkim unsur; Müslümanlardı, tâbi unsur ise; Gayrimüslimler. Gayrimüslimler, din / mezhep esasına göre örgütlendirilmişti. Din önderleri sultana karşı sorumluydu. İslam hukukuna göre cizye, haraç, peşkeş v.b. gibi vergiler karşılığında İslam Devletinin koruması altındaydılar. Hakları, verilen fermanlarla sınırlıydı. Bir alt tebaa olarak 1839 a kadar devlet işlerinden uzak, Osmanlının diğer halklarıyla kader halkası oluşturuyorlardı.

Yavuz Selim'le (1512) başlayan dönem; devletin yönetimini şekillendiren, toplumsal, kültürel ve dinsel yapıyı etkileyen, önemli bir dönüm noktasıdır. Anadolu Türklerinin büyük çoğunluğu Alevi Türkmenlerden oluşuyordu. Sünniliğin ağırlık kazanması, bu dönemle başlar. Kutsal toprakların alınmasıyla devlet sisteminde, Sünni / İslam'ın Hanefi hukuk kuraları daha titiz bir şekilde uygulanır. Din/mezhep baskılarının arttığı bir dönem başlar. Alevilere dönük kanlı baskılar yüz yılı aşkın süre devam eden isyanlara neden olur. Ve tabii, Hıristiyanlar da yoğun ve kanlı bir dinsel baskıya maruz kalırlar. Bu baskı, devlet politikasına ve stratejik öneme göre, "ya öl, ya dininden dön" tercihine dönüşür. Bu tercihlerin ikisi de fazlasıyla yerine getirilir. Osmanlının son döneminde bu tercihlere Ermeniler için üçüncüsü de eklenir "git".

Esasen, her toplum, dinsel, kültürel, geleneksel yaşamlarında, birbirleriyle, insani ilişkiler içerisindeydiler. Her yerde, Hacı Halil dostlukları vardı*.

Bu, dün öyleydi, (bugün de öyle). Ancak, bunların üzerinde bir devlet vardı, devletin de bir ideolojisi. Dolayısıyle, baskı, ya da ayırımcılık hep devam etti, (bugün de öyle). Ermeniler, Anadolu'da Türklerle beraber oldukları her dönemde sadık bir tebaa olmuşlar, yasalara uymuşlardı (bugün de öyle). Dahası, Bizans döneminde mezhep farkından pek huzurlu değillerdi. Türklerin Anadolu'ya hakim olmalarını desteklediler. Osmanlı döneminde ise din farkı vardı. Sonuçta, yine 'bizden olmayan'dılar. Böyle olmak da baskı görmek, vergi vermek, haklarını kısıtlamak, hatta katledilmek için kabul edilebilir bir mazeret oluşturuyordu. Bu ise, insanları ya canından ya da sindirip, korkutup, dinden imandan ediyordu. Bir devletin sürekli egemen olması buna bağlı olmalıydı..

"Herhangi bir Gayrimüslim toplumunun kendine yönelik tehlike gördüğünde, tümüyle veya bir bölümüyle, din değiştirip İslam olarak ya da olmuş görünerek bu tehlikeden kurtulmaya çalışması doğaldır ve geçmişte nice kez böyle yapıldığının birçok örneği vardır".**

Biliyorsunuz, Hıristiyan toplumunu eriten, bir olgu da Yeniçeri ocaklarıydı. Ailelerinden toplanan, Hıristiyan çocukları, eğitilir İslam Ordusu olarak, (1826 ya kadar) kılıç kuşanırlardı.

Osmanlı'da ikinci dönüm noktası, 3.Selimle başlayıp devam eden batılılaşma / yenileşme dönemidir. Bu dönem, Fransız İhtilalinin ulusalcı rüzgarlarının da Osmanlıyı Balkanlardan itibaren etkilediği dönemdir. 1839 dan itibaren, reformlar, yasalar dönemidir. Artık, tüm Gayrimüslimler eşit haklara sahip vatandaş olmuştur. Kendi iç yönetimlerini belirleyen 'Nizamnameleri' vardır, hakları 'Antlaşmalara' konulmuştur. Yeniçerilerin yerini Avrupai bir ordu alır. İstihbarat teşkilatı, polis teşkilatı kurulur.

Ama memnun olan yoktur. Balkanlarda milliyetçi ve bağımsızlıkçı hareketler başlar. Bunlar, çok kanlı ve katı kurallarla bastırılmaya çalışılır. Osmanlı sınırları her yönden küçülmeye başlamıştır. Ulusal kimliklere göre, yeni devletler oluşmaya başlar. Buralardaki Türk ve İslam-i unsurların Anadolu'ya hızlı göçü, iskan sorunları yaratır. Onlar, bulundukları yerlerden iyi olmayan duygularla ayrılmışlardı. Anavatan olarak geldikleri yeni yerlerinde, yerli Hıristiyanlara da aynı duygularla bakarlar. Göçmenlerin çoğu, doğuda Ermeni köylerine dağıtılır. Huzursuzluklar başlar. Feodal beylerin, devam eden vergi/haraç kıskaçları, mal, can, ırz, mahsul baskınları, sosyal sorunları şiddet yoluyla çözümleme gayretleri, dökülen kanlar Ermenilerde kuşkuya, öfkeye 'silaha karşı silah'a dönüşür. Ermenilerin yoğun yaşadıkları doğudaki altı vilayette reform sözü verilir. Otonom bir yönetim şekli Berlin Antlaşmasına konur. Reformlar uygulanmak istenmez. Osmanlıda Hıristiyan unsur olarak Bağımsızlığını kazanmayan bir tek Ermenilerdir. Bu neden,devlette altı vilayetin de elden gitmesi endişesini yaratır. Öte yandan, devlet destekli yoğun bir Müslümanlık propagandası başlar. Ermeniler/Hıristiyanlar artık düşman bilinir. Halkları bir birine düşürecek, kin birikimlerini körükleyecek her yol geçerli olur. Provokasyonlara, tepkilere dönüşür, bu tepkiler, doğuda ve güneyde yoğun yaşayan Ermenilere yöneltilir. Bunlar karşılıklı milliyetçi duyguları besler. Başkaldırı hareketlerine ortam hazırlar. Kimi yerde, başkaldıranlara 'öteki halkların izlediği yolun doğru olduğu' görüşü hakim olur.

O dönemde, devletin görünen ve yasal güçlerinin yanında, verilen özel görevleri yerine getiren, imtiyazlı göçleri de vardır. 1890 larda bunun adı; 'Hamidiye Alayları'dır . Kürt Aşiret Reislerin komutasında oluşur. Hizmetlerinin karşılığı talan ve gasplardır. Ermeni yerleşim yerleri ise onların görev alanları. Kötü bir dönemdir. Çok kan dökülür, 1894-96 katliamların ve göçlerin en çok olduğu yıllardır. Nedeni mi? Belki, Ermenilerin yanlış zamanda, yanlış yerde bulunmaları.

Esasen Ermeniler, Yunanistan'ın bağımsızlığını kazandığı (1821) Mora isyanından, Balkanlardaki bağımsızlık hareketlerinden bu yana Osmanlıya hep bağlı kalmışlardı. Bu nedenle de, o dönemlerde 'Sadık Millet (Millet-i Sadık)' olarak anıldılar ve önemli devlet görevlerinde bulundular. Sultanın özel servetinden, devletin hazinesine ve savunmasına kadar sorumluluk aldılar. Meşrutiyet Anayasalarının hazırlanmasında Ermeni aydınlarının da katkısı vardı. Abdülhamid yönetimini değiştirmeye çalışan en önemli iki grup; İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Ermeni Devrimci Federasyonuydu. İttihatçılarla beraber, hürriyet, adalet, musavat (eşitlik) sloganlarıyla Beyazıt'ta toplanırlar(1908). İki hafta sonra(13 Ağustos) bu uğurda ölen Müslümanlar adına Üç Horan Kilisesinde ayin düzenlenir. Patrik (Turyan) konuşma yapar. Osmanlının, Balkanlardan çekilmesine neden olan Balkan Savaşlarında (1912) G. Noradunkyan paşa Hariciye Nazırıdır. Savaş öncesi, Ermenilerin de katılımıyla Konya'da Kayseri'de Sultanahmet Meydanında miting düzenlenir. Osmanlının son Balkan topraklarını savunmak için savaşmak isterler. Talat Paşa, Agop Boyacıyan, Dr. Paşayan konuşurlar. Oradan topluca Fatih'in kabrini ziyarete giderler. Savaşa Ermeni gönüllüler de gider. Kısacası demen şu ki, on milyon kilometrekare yüzölçümlü Osmanlı İmparatorluğu, 25 parçaya bölünür. Başkaldırılar ve bağımsızlık hareketleri sonucu, Kuzey Afrika'da ve Arap Yarımadasında 13 İslam devleti oluşur. Balkanlarda ve kuzeyde ise Hıristiyan uluslu 12 devlet. Ermeniler 'sadık millet' tanımını işte bu süreçte aldılar. Baskılar ve eritme politikaları sonucunda, marjinal bir grubun aklından geçenler, büyük Ermeni kitlesinin hiç aklına getirmediği şeylerdi. Bugünü görmek dünü de görmektir.

Ermenilere karşı, Anadolu'da ve İstanbul'da iki ayrı bakış iki ayrı uygulama vardır. Anadolu'da eritilmeye çalışılırken İstanbul'da, okullarıyla kiliseleriyle Osmanlının bir parçasıydılar. Bunu, Ermenilerin yararlı hizmetlerine ve İstanbul'un özel konumuna bağlayanlar var. Sonuçta, devletin uygun gördüğü politika gereğiydi.

İstanbul'da, devlet yapısını, tekrar güçlü kılmak için, farklı gruplarca, farklı tarihlerde, içlerinde Ermeni aydınlarının da bulunduğu farklı ideolojiler geliştirler. Bunlar neydi?

Osmanlıcılık, İslamcılık (Panislamizm),Türk-İslam sentezi, Türkçülük (Pantürkizm)
Sonuçta, İttihat ve Terakkinin Türkçülük ideolojisi (1913'de) benimsenir, iktidar olur.
Hamidiye Alaylarının görevleri doğudaydı. Son dönemde ise, tüm Anadolu'da ve Trakya'da, özel oluşturulmuş, özel görevli Teşkilatı Mahsusa birlikleri görev üslenir. Ve Ermeniler için cümlenin sonu gelir. Nokta konur. Osmanlının egemen olduğu topraklarda 25 ulus devletle, son kalan Anadolu toprağında Türkiye Cumhuriyeti kurulur.

Osmanlı İmparatorluğu, ekonomik, siyasi ve sosyal trajediyle sona erdi. Türklerin Anadolu'ya gelmeye başladıkları 11. yüzyıldan bu yana birlikte yaşadıkları Anadolu'nun Hıristiyan halkı Ermeniler Rumlar ve diğerleri de artık yoktular. Osmanlının kuruluş yıllarında , Anadolu'da yüzde doksan oranındaki Hıristiyanlar, 1850 lerde yüzde yirmi beşlere iner. 1900 lerin ilk çeyreğinde ise bu oran İstanbul hariç yüzde birdir. Bu süreçte, 1915 tarihi, Ermeniler için önemli bir tarihtir. Türk, Ermeni ilişkilerinde bir kırılma noktasıdır. Ermenilerin Anadolu'daki binlerce yıllık varlıklarının sonudur. Bu olayı, Türk dostu, Prof. Justin McCarthy , "Bir zamanlar Osmanlı Ermenistan'ı kapsamında olan birçok ilde", kendilerine Ermeni diyenlerin birkaç kişiye indiğini belirtiyor ve, 1915 olgusunu şöyle tanımlıyor. "Yazılı tarihin başlamasından bile önce Doğu Anadolu'da yaşamakta bulunan bir halk düpedüz ortadan yok olmuştu."

24 Nisan 1915 Tarihi, İşte bu yok oluşun son sayfasının tarihidir. O gece, İstanbul'da tüm Ermeni evlerinde büyük bir arama tarama yapılır. Patrikhane ve kilise yöneticileri, öğretmeni, doktoru tüm aydınları, kamu görevindeki Ermeniler ve diğer Ermeni ileri gelenleri tutuklanır. Anadolu'ya bilinmeyen yerlere gönderilirler. Bu uygulama, Anadolu'nun birçok yerinde tüm erkekleri kapsar. Amaç, daha sonra uygulamaya başlanacak olan tehcir (sürgün) için Ermenileri başsız, dirençsiz bırakmaktı. 30 Mayıs 1915 tarihinde yürürlüğe giren yasa ile de, zaten başlamış bulunan Ermeni olayları, sürgünü böylece yasallaşmış bulunuyordu.

Bu uygulamalara neden olarak, doğudaki asi Ermenilerin yaptıkları sıralanır. Araştırmacılarımız, tarihçilerimiz, akademisyenlerimiz, yazarlarımız bir noktada birleşerek, 'doğu vilayetlerindeki (suçlu) Ermenilerin Suriye'ye gönderildiğini ileri sürerler'. Ölümler de otorite boşluğundan ve hastalıktandır, karşılıklı çatışmadandır.

Oysa, Doğu Anadolu dışında Trakya ve Anadolu'nun tüm yerleşim birimlerindeki Ermenilerin hepsi de sürgün denilen bilinmez yollara koyuldular. Hem de çok güzel komşuluk ilişkilerini geride bırakarak. Onlarda mı suçluydu? Bence bunun yanıtı 1915 inde ismidir. "Devlet Arşivleri Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, s.9 da Ermeni Sevkiyatının Yapıldığı Yerler" başlığı altındaki paragraftan birlikte okuyalım. "(...). Adana, Aydın, Bolu, Canik, Bitlis, Çanakkale, Diyarbakır, Edirne, Erzurum, İzmit, Kastamonu , Bursa, Ankara, Karahisar, Konya, Eskişehir, Kütahya, Elazığ-Malatya-,Maraş, Niğde, Samsun, Sıvas-Amasya-Tokat-, Kayseri Trabzon, Van şehirlerinden Halep, Rakka, Zor, Kerek, Havran, Musul, ve Cizre'ye Ermeniler sevk edilerek..."

Bugün, bu olayın ismi tartışılıyor. Yani, binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan bir ulusun, aynı tarihte, aynı yöntemlerle, suçlu suçsuz yok oluşunun ismi. Geride kalanlar mı? Anadolu'da tesadüfen kalan ve İstanbul'da toplanan bizler ve Anadolu'da binlerce kalıntılar. Beni öldürdün, hayır sen beni öldürdün tartışması. Lütfen yeter artık. Bu tartışmaya da bir nokta koyalım.



Kaynaklar:
* Urfa'da tehcire giden Serkisyanın geride bıraktığı ailesini riske girerek, koruyan, saklayan iş ortağı Hacı Halil Efendinin hikayesi. İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu-Taner Akçan-İMGE Y.
** Bilge Umay, Türkiye Halkının Ortacağ Tarihi-İnkilap Yayınları.
Osmanlıdan Önce Anadolu Tarihi- Clouda Cahen.-Tarih Vakfı Yurt Yayınları-
Müslümanlar ve Azınlıklar-J. McCartyh- İnkilap Yayınları.
Balkan Savaşı-Aram Andonyan- Aras Yayıncılık.
Türkler Ermeniler Kürtler-Ersal Yavi-Yazıcı Yayınları.
Hamidiye Alayları-Osman Aytar-Medya Güneşi Yayınları.
Lazların Tarihi-M. Vanlişi, A. Tandilava-ANT Yayınları


+